Batı, Medeniyet, Cahiliye

Dayatmayla küresel ve egemen bir güç haline gelmiş olan modern kültür ve uygarlığın bıraktığı en yaygın etkinin giderek hızını arttıran yozlaşma olduğu iddia edilebilir. Başka bir ifadeyle; insan nesli, baş döndürücü bir biçim ve hızla değer tanımaz ve her şeyi meşru sayar hale geldi. İster egemenler olsun, ister yönetilenler/sömürülenler olsun hiçbir toplum, hatta birey bunun dışında kalabilmiş değildir. Direnme imkânı en fazla olan İslam ve Müslümanlar bile inanılmaz bir hızla aynı olumsuzluklardan belki de en büyük payı almış bulunuyorlar. Adeta istisna tanımayan bir süreç yaşanıyor.

Buna karşılık; farkında olmasak da hem Batı’da, hem Müslümanlar arasında durumun farkına varıp çözüm arayan küçümsenmeyecek sayıda iyi yetişmiş insan, alternatifler üzerinde yoğun zihinsel çaba gösteriyorlar. Çok çaplı araştırmalar yapıp konuya derinlemesine nüfuz eden, esaslı ve etkileyici argümanlarla Batı Kültür ve Uygarlığını ayağı yere basan itirazlarla sarsıyorlar.

Batılı birçok entelektüel bu konuda başı çekerken İslamcıların da hatırı sayılır bir yere sahip olduğu göz ardı edilemez. İslamcıların Batılılaşma/Modernleşmeyle başlayan ve halen devam eden çabaları ile oluşan muazzam birikim her şeye rağmen son derece değerlidir.

Ama hem Batı’da hem Müslümanlar arasında süren söz konusu çabaların beklenen sonucu bir türlü doğuramaması temel bir yanlışın söz konusu olduğunu işaret ediyor. Öyleyse; önümüzdeki zaman diliminde harcanacak emeklerin de boşa gitmemesi için bu hayati yanlışın tespitinin önemi oldukça büyüktür. Şimdiye kadar yapılan çalışmaların çoğunluğundaki ortak özelliklere dikkat kesilmek bizi doğru yere götürebilir ki; akıl, mantık ve tarihi tecrübe şu çıkarımı önümüze koyuyor: İtiraz; içeriden, aynı zihin formatıyla yapılmamalı ve paradigma parça bazında değil tümüyle reddedilmelidir.

Bunun için, şimdiye kadar yapılanlardan gerekli dersi çıkarıp karşıt hamleyi doğru yapmak şarttır.

Değişim; ancak İslam’ın her alanı kuşatan, özgün, eklektik olmayan; tepkisel, savunmacı refleks ve antitezlerin yanıltıcı etkisinden azade bağımsız tezleriyle mümkün olabilir. Hem yöntem hem içerik, bilgi ve zihin kirliliğinin yol açtığı çıkmazlardan sıyrılmalıdır.

Hem gözü dönmüş tahripkâr mevcut kültür ve uygarlığı, hem de iyiyi ve adaleti temel alan İslam’a aynı sentezde yer vermek gibi beyhude bir çabadan, oyalanmak ve abesle iştigal etmekten vazgeçilmelidir. Düşünce sistematiği ve sistem bütünlüğü korunmalıdır. Kuran’ın “Cahiliye” tanımlamasına denk düşen Modern Batı Uygarlığı ile Din/İslam’ın birbirinden bütünüyle ve temelden farklı olduğu temel bir kabul olarak öncelenmelidir.

Abdurrahman Arslan bu amaçla konuyla ilgili ufuk açıcı tespitlerde bulunuyor. Ona göre; “Medeniyet” de “Uygarlık” da Batı’nın ilerlemeci mantığını yansıttığı için İslam’a ve Müslümanlara ait kavramlar değildir ve kullanılmamalıdır:

“Batı, medeniyeti şehirleşmeyle başlayan bir süreç olarak görür. Şehirleşmeden öncesini de insanoğlunun tabii hali, vahşi hali yani ilkel olarak düşünür. Yani sürekli olarak tarihin ve zamanın daha iyiye gittiğini kabul eden ilerlemeci ve tekâmülcü bir perspektifle bakıyor. Bu bizim açımızdan kabul edilir değildir.

Medeniyet kavramını Müslümanlar, Batıda tanımlanmış haliyle alıp sahip çıktılar. Medeniyet kelimesinin en büyük tehlikesi bir toplumun dini tecrübesini ikinci plana itmesidir. Ona nötr bir kimlik vermesidir. Hâlbuki sekülerleştirilmiş bir toplumun tarihi tecrübesine karşılık olarak kullanılmaktadır. 

Burada İslamcılığın bir çıkmazı var. Batı uygarlığı karşısında kendi aşağılık kompleksinden hareket ederek İslam uygarlığını tasarlamıştır. Ama bu tasarlamadaki mantık Batı Uygarlığının bir kopyasıdır. Yenilik algısı da bu uygarlığın temel bir kabulüdür. Müslümanlar bunu kabul edemezler.” (Burhan Dergisi)

İsmet Özel de yıllar önce Üç Mesele’de benzer şeyler söylüyor:

Müslüman kendi eyleminin sonuçlarından nasslar ölçüsünde sorumludur. Onun davranışlarını güden, büyük ölçüde yapıntı, insani tasarımlar değil, emir ve nehiylerdir. Öyleyse “medeniyet” gibi tamamen tarihi ve toplumsal şartların çerçevesinde anlaşılabilen bir kavram, Müslümanın davranışlarında belirleyici bir öge (unsur) olma imkan ve imtiyazına sahip olamaz.

       Medenileşmek, yetim hakkını gaspa yönelmek demektir.”Paragraf

Medeniyet ve Uygarlık, modern dönemde türetilmiş kavramlar olup İslam’ın temel kaynaklarında her hangi bir karşılığa sahip değildir. Modern öncesi dönemlerde kendi kavramlarını üreten Müslümanların diğer başvuru kaynaklarında da bırakın aynısını, benzer kavramlarla karşılaşmak da mümkün değildir. Belki de tek istisna, “Umran” ve “Hadariyet” kelimelerini literatüre kazandıran İbni Haldun’dur.

10.11.2015

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir