AK PARTİ’nin Yapmadığına HDP Talip (mi?)
Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında sözleşmeye dayalı bir toplumsal düzenin kurulması tek gerçekçi ve geçerli çare olarak görünüyor. Müslümanların referans aldığı “Medine Modeli” ile modern dünyanın “Demokratik Modeli” arasındaki benzerliklerden hareketle orta bir noktada buluşmak mümkün olabilir. Her kesimin kendini tanımladığı kimliğinden kaynaklanan hak ve sorumluluklara sahip olacağı bir mutabakat inşa edilebilir.
Bunu hedef yapıp ulaşılacak çıta olarak kabul etmek ve bir proje haline getirip siyasete taşımak gerekir.
Bunu kim veya hangi siyasi grup yapacak? Mevcut siyasi partilerden biri bunu bir proje olarak topluma sunabilir mi?
Konu, mevcutların hiçbirinin hedefleri arasında bulunmuyor. Zihinsel ve pratik herhangi bir hazırlıkları da söz konusu değildir. Dolayısıyla böyle bir gündem oluşturmaları yakın bir ihtimal olarak görünmüyor.
Kadrosunun yapısı, geçmişi, bilgi ve birikimi bakımından bu konuya en yatkın siyasi güç Ak Partidir. Aslında İslami mücadelenin emeği ve kazanımlarını kendi kar hanesine geçirdiği için bir yönüyle buna mecbur da sayılır. İslami kesimin iktidar ve mal düşkünlüğü ile kimlik ve kişilik erozyonuna uğraması, yozlaşması ve savrulmasındaki vebalini telafi etmek için bile olsa bu projeye önayak olması gerekir.
Ancak bunca yıldır kendisini iktidara taşıyan oturmuş politikalarına bakınca bunun gerçekçi bir beklenti olduğu söylenemez. Muhafazakâr, sağcı, devletçi, milliyetçi, Osmanlıcı, Batıcı, İslamcı eğilimleri harmanlayan pragmatik tutumu buna engeldir.
Şimdiye kadar birçok kesime gösterdiği yakınlık ve ilgiyi, duruşunu değiştirmeyen ve ayağı yere sağlam basan Müslümanlardan esirgemesi, onları yok sayması ayrı bir handikaptır. Bununla kalmayıp itham, baskı, soyutlama, etkisizleştirme gayretlerine zımnen de olsa destek vermesi de cabası. Dışlanmış kesimlerin hakları ile ilgili olumlu girişimlerin yanında “Müslümanların Hakları” ile ilgili bir süreç geliştirmemesi bağışlanmaz bir kusurdur.
Ak Parti’de durum buyken bir de HDP’ye bakalım.
İslam’ı ve Müslümanları baskı ve şiddet yoluyla bitirmek, değilse kimlik ve kişilik kaybına uğratarak eritmeyi hedefleyen Devlet, ihtiyaç duyduğunda, Dini herkesten çok istismar etmekten de geri durmamıştır. Safdil Müslümanları böylelikle kontrolü altına alarak dilediği şekilde yönlendirmiş, Türk milliyetçiliği ve devletçilik yapmayı Dinin emri saymalarını sağlamıştır. Bu bağlamda NATO’nun “Komünizmle Mücadele” konseptine alet ettikleri İslam sopasıyla, solu günümüzde dahi dövüyorlar.
Gerçekte de din karşıtı olan sol, uzun zaman Müslümanlara karşı devletle paralel bir çizgide hareket etmiştir. PKK çizgisi ve diğerlerinden oluşan Kürt Solu da bu konuda kullanılmıştır.
Devlet eş zamanlı olarak; dini sola karşı kullanırken solla birlikte dine düşmanlık da yapmıştır. Sol sahiplendiği için, Kürtlerin haklarına Müslümanların karşı durmasını dini bir vecibe gibi algılamalarını teşvik ve tahrik etmiştir.
Son zamanlarda bu kedi fare oyununu boşa çıkaracak iki gelişme oldu.
Biri; Kürtlere yapılanlara karşı mücadele vermenin dini bir görev olduğuna inanan duyarlı Müslümanların sayısı hızla artıyor.
Diğeri; Kürt Solu, Din karşıtlığını yumuşatıp daha uzlaşmacı bir üsluba yöneliyor. Bunun sonucu olarak, önümüzdeki seçimde HDP İslami kesimle işbirliğini arttırmak istiyor. İslami kimliğiyle tanınan kimi Türk ve Kürtlere adaylık, Müslüman Kürtlerin oluşturduğu Azadi Hareketine ise ittifak teklifinde bulunmuştur.
Bu noktada kritik soru şudur: HDP, şimdiye kadar başka partilerin başvurduğu gibi, uzlaşmayı oylarını arttırmaya yönelik taktiksel bir girişim olarak mı planlıyor? Yoksa İslam’a bağlı kitlelerin beklentileri karşılanmadan ve katılımları sağlanmadan toplumsal barışın gerçekleşemeyeceğini mi fark etti?
Elbette doğru olan, ikinci şıkkın etkili olduğu bir politikaya yönelmesidir. Özgün fikir ve duruşunu koruyan İslami kesimle göstermelik olmayan güçlü bir ittifak yapması halinde HDP; beş parçadaki Kürtler arasında, Türkiye’de ve İslam Dünyasında en etkili siyasi güç konumuna yükselebilir.
Bunun temel şartı; oy toplamak için Din istismarı yapan politikalardan ve Dini aşağılayan sol bağnazlıktan uzak durmaktır. En yaygın kimlik olarak Müslümanlığı benimseyen kitleleri ikna ve tatmin edecek bir temsile yer vermektir. Müslümanların baskı, şiddet, dayatma ve istismarla gasp edilen haklarına kavuşmaları için bir mücadeleye önayak olmaktır. Sahici ve kalıcı bir siyasetle ortak yaşamı mümkün kılacak sözleşmeye dayalı bir toplumsal düzen için adım atmaktır.