Amerikan işgali altındaki Irak’a bir bütün olarak bakıldığında kaosun hâkim olduğu bir ülke görürsünüz. Ancak aynı ülkenin sınırları içindeki Güney Kürdistan’da bundan eser yok. Bir huzur adası gibi! İyi bir şey olmasa da modern bir ülke olma yolunda hızla ilerliyor. Bunun için kendilerini borçlu hissettikleri Amerika’ya hem toz kondurmuyorlar, hem de model almaya çalışıyorlar. ‘Yeni bir Dubai’ olma hedefine kilitlenmişler. Bu, 19. yüzyıldan beri İslam dünyasının Müslüman kalarak Batılılaşma arzusunun yeni bir sürümü.
Yozlaşan hayatlar
Neredeyse bütün toplumsal kesimler, hatta kimi İslamcılar bile modernleşme yaklaşımına hala sıcak duruyor. 200 yıllık reçete her seferinde yeniden süslenerek güncelleniyor ve bağımlılık yapan ilaçları sayesinde insanları etkilemeyi sürdürüyor. Yüzyıllardır süren edilgenlik, fikri atalet, hazırı tüketme yerini değişime terk edecek olgunluğa bir türlü erişemiyor.
ABD’nin işgali ile Kürtlerin özyönetim oluşturmasının, bunca zulüm, baskı, şiddet ve mücadeleden sonra önemli bir rahatlama sağladığı son derece açık. Geçmişte içinde yaşadıkları gayri insanî şartlar göz önüne alınmadan ve Müslüman Arapların onlara reva gördüklerini anlamadan yapılacak değerlendirmeler havada kalmaya mahkûmdur. Yapılacak şey, özgürlük ortamından faydalanarak değişime kapı aralamak olmalıdır.
Küresel kapitalizm, başta Türkiye ve Körfez ülkeleri olmak üzere bölgeyi denetimine aldığı gibi, Irak Kürdistan’ını da etki alanına almış bulunuyor. Bütün değerlerini buraya taşıyor, yerel değerleri, geleneksel yapıyı ve dinî hayatı yozlaştırıyor.
Abdulhakim Muhtar beni çok şaşırttı
Amerika’da ve Gaziantep’te öğretim üyeliği yapmış, yasaklı olduğu Saddam döneminden sonra Irak’a dönebilen ve öteden beri sıkı bir İslamcı olarak tanıdığımız Prof. Abdulhakim Muhtar’la Duhok’ta bir araya geldiğimizde; Batılıların hayat tarzından, ahlakından, dürüstlüğünden, çalışkanlığından, onları model almamız gerektiğinden, ortak hedeflerde buluşabileceğimizden sitayişle bahsederken bir hayli şaşırdım. Bunca donanım, tecrübe ve mücadeleci kişiliğe sahip bir Müslüman’ın din dışı modern hayatın tuzaklarını görmezden gelmesine hayıflandım.
Ama her şeye rağmen heyecanını ve üretkenliğini kaybetmemiş bir Müslüman…
Önceden bildiğimiz gibi son derece hararetli ve içi içine sığmıyor. Projelerinden, girişimlerinden, düzenlediği ve katıldığı toplantılardan, yurtdışı ilişkilerinden söz ediyor. Kürt meselesi ile ilgili üzerinde çalıştığı son projesi ve önerileri hakkında son derece samimi ve umutlu şu bilgileri paylaşıyor:
“İnternet üzerinden yapacağımız çalışmayla Arapça, Türkçe, Kürtçe ve İngilizce dillerinde 200 bin kişinin görüşüne başvuracağız. Türkiye, Irak, İran, Suriye ve Avrupa’da yaşayan ve konuyla ilgilenen akil adamların yaklaşımlarını ve önerilerini alacağız. Soracağımız sorulara cevap isteyeceğiz, onların ek olarak paylaşmak istediklerini derleyeceğiz. Elde ettiğimiz bilgileri değerlendirerek bir yol haritası elde etmeye çalışacağız. Böylece yaygın bir katılımla ve her kesimin taleplerinin içinde yer aldığı ortak bir proje üreteceğiz. Bu projenin adı, ‘Kürt Meselesinde En İyi Çözümün Yol Haritası’ olacak.
Üzerinde durduğumuz konuların başında ‘kimlik sorunu’ geliyor. Kimlik ile ilgili olarak bütün insanlar eşit haklara sahiptir ve kimsenin bunlara müdahale etmeye ve değiştirmeye hakkı yoktur. Bundan dolayı Kürtlerin kimliklerinden dolayı maruz kaldıkları zulüm ve baskının nasıl ortadan kaldırılacağı projemizin öncelikli konusudur.
İkincisi, yönetim şekli ile ilgilidir. Bunda da Hz. Ömer’in uyguladığı eyalet sistemini esas almayı öneriyoruz. Eyaletler merkeze bağlı olmalı, ama özel şartlarına göre yerinden yönetilmeli. Bir arada yaşamak için bundan daha iyi bir sistem henüz keşfedilmedi. Bu çerçevede Kürdistan Vilayeti uygulaması yeniden hayata geçirilebilir. Tabi bütün eyaletler eşit olacak ve İslam hukukuna tabi olacaktır.
Yaşadığımız dünyada sınırlar giderek anlamını yitiriyor. Kürdistan zaman içinde kendiliğinden birleşecektir, bunun önüne geçilemez. Başta Türkiye olmak üzere ilgili ülkeler bunu engellemek yerine hızlandırmalı ve sahiplenmelidirler. Tayyip Erdoğan, önemli bir adım attı, önderlikte öne çıktı ve inisiyatif aldı. Tarihine sadakatle bağlı olduğundan Osmanlı yönetim sistemini, yani Hz. Ömer’in uygulamasını model alabilir. Kürdistan eyaletini bir federasyon olarak hayata geçirebilir. Dünyanın şartları, ihtiyaçlar, beklentiler ve haklar doktrini bunu gerekli kılıyor. Bunu başarırsa, Tayyip Erdoğan İslam dünyasının liderliğine bir adım daha yaklaşmış olur. Kürtlerin yaşadığı İran ve Suriye’yi de etkiler ve onlarla adalet çizgisinde buluşabilir.
Türkiye Devleti, Kürtlerden oluşan bir “Akil Adamlar Gurubu” ile istişare halinde bölgesel konuları ele almalı. Düşünce ve proje üreten Kürtleri sürece dâhil etmelidir. Bu başarının anahtarı ve güvencesi olacaktır.
Kürtçe’nin her alanda kullanılabilmesi anayasal güvenceye alınmalıdır. Dilin kullanılmasının önündeki engeller bütünüyle ortadan kaldırılmalıdır.
Kürtlerin haklarını yalnız PKK savunur algısını Türkiye’nin Müslüman Kürtleri, hatta Türkleri el ele vererek değiştirmelidir. Bu herkesten önce onların görevidir, çünkü adaleti tesis etmek Müslümanların dünyadaki en temel görevidir. Hükümetin başlattığı bu girişimi yalnız desteklemekle kalmamalı, bu işin öncülüğünü üstlenmeli ve bırakmamak üzere sahiplenilmelidir.
Ekonomide temel kural Peygamberin (a.s.) “Zenginlerden alıp fakirlere vermek” şeklinde belirlediği ilke olmalıdır. Bu çerçevede yerel yönetimler, bölgelerinin kaynaklarını öncelikle yöre halkı için kullanmalı, eksikler merkezi yönetim tarafından giderilmeli, fazlalıkların ihtiyaç olan yörelere kaydırılması sağlanmalıdır.”
Babilo Projesi
Kapitalist kültür, tüketim mabetlerinin öncülüğünde hızla işgali derinleştiriyor. Babilo Projesi adıyla Kürdistan Dağlarında bu işgalin nasıl hayat bulduğuna şahit olduk. Muhteşem bir dağın eteğinden zirvesine kadar bir tatil beldesinde akla gelebilecek her ayrıntının içinde yer aldığı bir kent inşa ediliyor: Göletler, villa dizileri, oteller, havuzlar, alışveriş merkezleri, restoranlar, kafeteryalar, seyir tepeleri, teleferik, yamaç paraşütü, tırmanma araçları ve dahası… İlginç bir şey daha, burada alkollü içki olmayacak, cami ve mescitler de yer olacak. ‘Abdestli Kapitalizm’ bu olsa gerek diye düşünüyorsunuz ister istemez.
Mehmet Alkış – Milat