Birliği Engelleyen Grup Aidiyeti


İki temel gurup olarak dinin ve sekülerliğin sayılamayacak kadar çok ve çeşitli düzeyde farklı sürümleri ve bunlara inanan mensuplarının bulunduğu bir dünyada yaşıyoruz. Doğal olarak her biri diğerinden farklı dünya görüşlerine sahiptir. Tevhit dininin bozulmuş hali olan çok tanrılı inançlar ile modern dönemin ürettiği Kapitalizm, Sosyalizm, Faşizm, Nasyonalizm gibi sistemler seküler düşüncenin kolları olarak nitelenebilir. Yahudi ve Hristiyanlar gibi inanç gurupları, pagan kültüre ait kimi unsurları içine alarak kimliğini kaybettiği için Kuran’ın tanımına göre din olma vasfını yitirmiştir. Bu nedenle; özgünlüğünü koruyamamış bu tür inançların İslam ile benzer yanları var diye aynı kategoride değerlendirilmeleri mümkün değildir.

Pratikte bir takım sorunlarla karşı karşıya bulunmasına rağmen Kuranın değişmemiş olması, teoride din olma vasfını sadece İslam’ın koruyabildiğini ve sürdürebildiğini göstermektedir.

Son kitap ve son peygambere göre Müslümanlar, kendi içinde özgünlüğünü ve bütünlüğünü koruması gereken bir cemaat/topluluk/ümmet olarak tanımlanmıştır. Bunu sahiplenmek, sürdürmek ve başarıyla uygulayabilmenin vazgeçilmez şartları vardır:

Birincisi; Yahudilik ve Hristiyanlığın yanlışına düşmemek bağlamında çok tanrılı inançlara kapı aralayabilecek bidat, hurafe, israiliyat gibi temelsiz ve bozucu etkilerin önlenmesi gerekir. Çünkü tarihte, bu etkilerle tevhit dininin şirke dönüştüğünü ortaya koyan birçok örnek bulunmaktadır.

İkincisi; modern dindışı akımlara ait kimi düşünce ve kavramların İslam’a mal edilmesine izin verilmemesi son derece önemlidir. Bu akımları İslam’la bütünleştirmekten yana bir tavır takınan önemli bir Müslüman kesim İslam’ın özgünlüğünü ve bütünlüğünü bozacak bir sürecin hızlanmasına ne yazık ki zemin oluşturmaktadırlar. Dinin; inanç, ibadet ve ahlak dışında kalan ekonomi, hukuk, yönetim, eğitim, bilim ve benzeri alanlarda söz sahibi olmasına gerek olmadığını savunarak bu sürece destek vermektedirler.

Üçüncüsü; İslam’da yeri olmadığı halde ortaya bir din adamları sınıfının çıkmış olmasıdır denilebilir. Kuran, Yahudi ve Hristiyan din adamlarını örnek vererek konuyla ilgili son derece önemli uyarılarda bulunduğu halde birçok olumsuz örnek Müslümanları yanlışa sevk etmeye devam etmektedir. İstismar, çıkar, egemenlik ve şöhret gibi ahlaki düşüklüklerini erdemmiş gibi sunan bu kimseler aynı zamanda Müslümanları parçalayan bir misyon ifa etmektedirler. Oluşturdukları gruplar, aynı cemaatin mensubu olması gereken Müslümanları paramparça, darmadağın ve birbirine düşman hale getirmektedir.   

Oysa İslam’ın kaynakları ısrarla, Müslümanları ortak hareket etmesi gereken bir cemaat olarak tanımlamaktadır. Günümüzde olduğu gibi cemaat adıyla da olsa farklı anlayışlara sahip gruplaşmaları onaylamak şöyle dursun kesin bir dille reddetmektedir.

Aynı cemaatin mensubu olarak Müslümanların hangi konularda ortak, hangi konularda farklı hareket edebilecekleri Kitap ve Peygamber tarafından belirlenmiştir. Böylece Müslümanların; aynı inancı paylaşma, birlikte hareket etme, aynı ilke ve davranış biçimine bağlı kalma, adil toplumsal düzen kurma gibi esasa ilişkin hususlarda ortak bir anlayışa sahip olmaları zorunlu sayılmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere de bir takım toplumsal mekanizmalar oluşturulmuş ve uygulanmasına büyük önem verilmiştir.

Bireyi iç zenginliği ve oto kontrol altında tutarak cemaatin kopmaz parçası olmaya yönelten en önemli ve başta gelen eylem namazdır. Namazın birlikte kılınmasının çokça ve önemle teşvik edilmesi, hatta zorunlu sayılması, birlikteliğin toplumsal bilincin gelişmesine yapacağı katkının büyüklüğündendir. Bu teşvik, ya da zorunluluk, aynı zamanda bir toplumsal merkez olarak Caminin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Günde beş kez aynı çevrede yaşayan insanların bir araya gelmesini sağlayan bir mekanizmanın doğru işlemesi hiç kuşkusuz çok büyük bir toplumsal işlev icra edecektir. Nitekim Peygamber (as) dönemi başta olmak üzere caminin bireysel ve toplumsal sorunların çözüm yeri olarak çok önemli görevler ifa ettiği bilinen hususlardandır.

Aynı şehirde yaşayan insanların toplu olarak aynı camide bir araya gelmesini sağlayan daha yaygın ve etkili bir toplumsal eylem olan haftalık cuma namazları daha geniş bir halka olarak düşünülebilir. Yılda iki kez kılınan bayram namazları cumaya ek olarak toplumsal ilişkiyi besleyen ve büyüten bir uygulamadır.

Bu yerel birliktelikleri küresel bir cemaate ve ümmete dönüştürmeyi hedefleyen Hac ve Umre ayrıca ele alınmayı gerektiren öneme sahiptir.

07. 09. 2016

Birliği Engelleyen Grup Aidiyeti – Milat Gazetesi

www.milatgazetesi.com/birligi-engelleyen-grup-aidiyeti-makale-93751

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir