Lozan Nedir? 4

 Lozan öncesi, üzerinde ısrarla durulan ve taviz verilemez olduğu ortak kabul gören yaklaşım Misakı Milli metninde yer alan hususlardır. İlgililer, yetkililer ve toplumun tümü bundan geriye gidilmesini yok olmayla eşdeğer saymışlardır. Bu ortak kabulü en iyi yansıtan, hareketin lideri Mustafa Kemal olmuştur. Samsun’dan itibaren bütün aşamalarda hareketin ana hedef ve stratejisini buna göre şekillendirmiştir.

Bu bağlamda, Mustafa Kemal’in yaptığı meclis açılış konuşmalarının tümünde bu hedef ve strateji ısrarla ve defalarca vurgulanmıştır. Savaşın sona erdiği 1922’deki ve Lozan görüşmelerinin devam ettiği 1923’deki meclis açış konuşmalarında da Misakı Milliden[1] taviz verilmeyeceğini kararlılıkla vurguladığı görülmektedir:

Mustafa Kemal Paşa’nın 1 Mart 1922 konuşmasından:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin iç yönetimde ve politikasındaki genel kural, Teşkilât-ı Esasiye Kanunumuzun (1921 Anayasası) birinci maddesiyle Misakı Millimizin birinci ve beşinci maddelerinde kesin ve açık olarak gösterilmiştir. Buna göre yönetimimiz, kayıtsız şartsız egemenliğine sahip olan halkın geleceğini kendi eli ile ve fiili olarak yönetme esasına dayanmaktadır. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin iç yönetimde ve politikasındaki genel kural, Teşkilât-ı Esasiye Kanunumuzun (Anayasa ) birinci maddesiyle Misakı Millimizin birinci ve beşinci maddelerinde kesin ve açık olarak gösterilmiştir. Buna göre yönetimimiz, kayıtsız şartsız egemenliğine sahip olan halkın geleceğini kendi eli ile ve fiili olarak yönetme esasına dayanmaktadır. 

Milli Misakımız içinde akdedilebilecek bir barışı imzalamaya hazır olduğumuzu bütün dünyaya göstermek amacıyla katıldığımız Londra Konferansından hiçbir sonuç çıkmadı.

 İç politikamızda olduğu gibi, dış politikamızda da ana amacımız Misakı Milli hükümlerini içermektedir.  Ve Misakı Milliyi kabul ederek, maddi ve manevi alanda tam bağımsızlığımızı kabul edenleri derhal dost kabul ederiz. “

1 Mart 1923 konuşmasından:

“El Cezire cephesinde: Ülkenin güneydoğu sınırının Misakı Milli kurallarına uygun olarak belirlenmesi için silaha başvurulması ihtimali düşünülerek gereken askeri önlemler alındı.

Bugün geçmiştekinden güçlüyüz.  Bugün geçmişe oranla daha büyük bir yetenek ve hayati güce sahibiz. Bu üstünlüğü sağlayan nedir? Bunu kesin ve açık olarak tekrar tekrar söylemek zorunluluğundayız. Bunun gerçek nedeni, iki kuralın kavramında yer almaktadır. Bu kurallardan birisi Misakı Milli, ikincisi egemenliği kayıtsız şartsız ulusun elinde tutan Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzdur (1921 anayasası)

 Misakı Milli adıyla tanıdığımız, gerçekleştirilmesi uğrunda bütün ulusun hayatlarını feda etmeyi göze aldığı kurtuluş belgemizin güç, kuvvet ve niteliğine ise, 1 Kasım 1922 kararının da değeri ve önemi odur. Misakı Milli, vatanın dış düşman karşısındaki durumunu ve yerini belirleyen kutsal bir kural olduğu gibi, 1 Kasım 1922 kararı da, yüzyıllardan beri bilgisizliğin yol göstericilerinin koruyucusu, iyi kötü bütün uğursuzlukların babası bulunan ve ulusumuz için yurt içinde sürekli düşman tutumu gösteren saltanat kişilerine ve onların temsilcileri olduğu uğursuz yönetim şekline yöneltilmiş kutsal bir silahtır.

Misakı Milli sonuçları elde edildikten sonra bile ulusun kendi kendini yönetmesi kuralı gevşek tutulursa, elde edilen büyük sonuçların elden gideceği kesindir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından sonra, kendi meşru durumu konusunda sözle, eylemle, yazılı olarak ve herhangi bir araç kullanarak aleyhte bulunanları Meclis hangi yetki ile vatan haini saydıysa, Misakı Milli aleyhinde bulunanları da hangi politik ve sosyal gerekçe ile hain durumunda tanıdıksa ve son olarak, bütün şanlı görünüş ve heybeti ile bütün kanunları ve gücü ile Meclisin ve Misakı Millinin aleyhinde bulunan yüzyılların yönetimini ve onun mensuplarını hangi nedenlerle ve hangi yetki ile hain olarak nitelendirdikse, bugünkü milli egemenlik düşmanlarını da aynı nedenlerle hain olarak kabul ederiz.”[2]

Birinci Meclisin Lozan görüşmelerine son vererek heyetin 4 Şubat 1923te  geri gelmesinden birkaç gün sonra yukarıda görüldüğü üzere 1 Mart 1923’te Mustafa Kemal Misakı Milli ile ilgili güçlü vurgularda bulunmayı sürdürüyor.  Ancak aynı günlerde Mustafa Kemal Mecliste Lozan’da Batı yanlısı bir tutum takınıyor ve muhalifleri baskı altına almaya çalışıyordu. Nitekim 6 Mart 1923 günlü oturumda; Lozan’da gizli bir anlaşma yapıldığını ileri süren Ali Şükrü Bey, Mustafa Kemal tarafından tehdit edildi. Birkaç gün sonra kaybolan Ali Şükrü Bey 27 Mart 1923 günü öldürülmüş halde bulundu. Misakı Millinin yılmaz savunucusu meclisin önde gelen milletvekili Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinin Lozan’la bağlantılı olduğunu olayların gelişimi ele veriyor. İlk akla gelen, elbette olayın arkasında Mustafa Kemal’in olduğudur.

Kritik sorular:

İkisi de Misakı Millinin tavizsiz savunucusu olduğuna göre biri diğerini neden tasfiye etti?

Meclisin çoğunluğu Ali Şükrü Bey’in cenazesi için Trabzon’a gittiği halde Mustafa Kemal ve arkadaşları cenazeye neden katılmadı?

Milletvekilleri cenaze için Trabzon’dayken Kurucu Birinci Meclis Mustafa Kemal’in talimatıyla hem de usulsüz bir şekilde neden tasfiye edildi?

Birinci Meclis’in feshedildiği 16 Nisan 1923’ten bir hafta sonra 23 Nisan 1923’te henüz yeni meclis seçimleri yapılmamışken Lozan heyeti alelacele görüşmelere meclis kararı olmadan neden döndü?

Birinci Meclisin Misakı Milliye uymadığı ve birçok taviz barındırdığı gerekçesiyle reddettiği Lozan Anlaşması neden kabul edildi?

Elde kalan 783.562 km² topraklara karşılık; Kürdistan’dan(Bugünkü Kuzey Irak ve Kuzey Suriye) 392.000 km², Batum’dan 64,9 km², Nahcivan’dan 5.502,73 km2, Batı Trakya’dan 8.578 km², Kıbrıs’tan 9.251 km² ve Ege Adaları ile birlikte toplam 500.000 km2 civarında toprak neden terk edildi?

Ayrıca ele alınması gereken birçok alanla ilgili hayati önem taşıyan kayıplar neden kabul edildi?

Türkiye savaşın galibi olarak masaya oturmuşsa bu tavizler neden verildi?

Misakı Millinin “İslam Hilafet ve Saltanat Merkezi ve Osmanlı hükümet merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak ( korunmuş ) olmalıdır” maddesine rağmen İstanbul’da İngiliz işgali sürüyorken savaşın bittiğinden ve galibiyetten söz edilebilir mi?

Bu şartlarda Lozan anlaşmasının bağımsız bir iradeyle imzalanması mümkün müdür? İlh…

 

 

 

 

 

[1] Mustafa Kemal, Nutuk’ta Misakı Millinin güney sınırlarını şöyle belirlemişti: “Mütareke akdolunduğu gün ordularımız fiilen bu hatta hâkim bulunuyordu. Bu hudud İskenderun Körfezi cenubundan, Antakya’dan, Halep ile Katma İstasyonu arasında Cerablus Köprüsü cenubundan Fırat Nehri’ne mülaki olur. Oradan Deyrizor’a iner, sonra şarka uzanarak Musul, Kerkük, Süleymaniye’yi içine alır. Bu hudud ordumuz tarafından silahla müdafaa olunduğu gibi aynı zamanda Türk ve Kürt unsurlarının ikamet ettiği vatanımızın bölümlerini sınırlar.”

 

[2] https://www5.tbmm.gov.tr/kutuphane/meclis_acilis.html

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir