Kemalist Yakup Kadri çarşafı nasıl yazmıştı?

Bu metni basmamak için yıllarca Yakup Kadri’nin Erenlerin Bağından ve Okun Ucundan kitabı basılmamıştır. 70’li yıllarda Kültür Bakanlığı’nın bastığı nüshada ise yoktur, kitaptan çıkarılmış ve geri kalan metinler basılmıştır.

Bu çirkin asrın ve bu çirkin muhitin yegâne süsü, ye­gâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir. Yalnız bunlardır ki gözlere hâlâ bakmak tahammülünü, bakmak arzusunu veriyor. Niçin onlardan müşteki gibisiniz? O mazrufa bu zarftan daha muvafık ne olabilir? Sizi böyle gördükçe bir kadının başka türlü nasıl giyinebileceğim düşünüyorum ve çarşafsız, peçesiz bir kadın tahayyül ede­miyorum.

Siz bizim aşkımızın, hürmetimizin, siz bizim kıs­kançlığımızın muti mahbubeleri değil misiniz? Vücudunu­zun şeklini alan bu dilfirib mahbesi sizin etrafınıza, sizin yüzünüz üstüne biz ördük; bizim ihtimamımız, bizim mu­habbetimiz ördü.

Sizi güneşten, havadan, sizi kem nazar­dan sakındık da böyle yaptık. Yazık değil mi ki o saçlara güneş vursun, o yüzü havalar, tozlar hırpalasın! Yazık de­ğil mi ki -maazallah!- o gözlerin harimine, kolayca, laubali bir yabancı gözün kıvılcımı sıçrasın? Düşündük ki, belki bilmiyerek, belki farkına varmıyarak birine gülüverirsiniz. Nazarlarınız belki, bilâihtiyar, birinin üstünde fazlaca tevakkuf ediverir. Anın için yüzünüzü örttük. Zira tebes­sümlerinizin, bakışlarınızın kıymetini biz anlıyor, biz bi­liyorduk. Gönlümüz onların, öyle lüzumsuz yere heder ol­masına acıdı da bir ipek mahfaza içinde muhafazalarına lüzum gördü. Çünkü, siz hilkaten müsrifsiniz, hazineleri­nizin bahasını bilmezsiniz; her şeyde bahil olan tabiat, bü­tün cömertlik kabiliyetini size verdi, sizin kalbinize dök­tü, fakat öyle bir ifrat ile ki, nihayet böyle bir tedbire ihtiyaç messetti. Zaten insanların yegâne vazifesi tabiatın ha­talarını tashihe çalışmak değil midir?

İnsanlar, kadınlara tahakküm ettikleri gündür ki ta­biata galip geldiler. Cemiyetlerin ve medeniyetlerin esa­sını bir erkeğin kıskançlığı kurdu.’Memleketlerden, vatan­lardan evvel ilk müdafaa edilen kadındı. Bana inanınız, bütün bu evler, bu mabetler ve bu şehirler sizin için ya­pıldı ve sizin açıldığınız ve sizin kıskançlık mahbesini yık­tığınız yerlerde derhal evler yıkıldı, mabetler harap oldu, şehirler çöktü. Çünkü, sizin mahbesleriniz o yerlerin surları idi, kaleleri idi.

Niçin başka cinsten kadınlara bakıp ta başınızda ga­rip mütalealara meydan açıyorsunuz? Onlardan size ne? Siz, başlı başınıza bir âlemsiniz; ben o âleme girdiğim da­kikadan itibaren hariçte bir başka mevcudiyet var mı, yok mu? unuttum bile. Siz niçin kendinizde herkesi unut­muyorsunuz?

Söze başlarken size demiştim ki bu çirkin asrın, bu çirkin muhitin yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin çarşa­fınız, sizin peçenizdir. Memnun ve müsterih yaşamak için bu kanaat size kifayet etmez mi? Halbuki benim ruhumu sadece bu kanaat dolduruyor: Peçeniz ve çarşafınız… Bun­lardır ki bana muhabbeti öğretiyor, hayata muhabbeti, aşka muhabbeti, memlekete muhabbeti öğretiyor; bahusus memlekete muhabbeti… Zira, sizin bu örtüleriniz, bu süs­leriniz değil midir ki minarelerden ve o al rayetten sonra bu serseri ruha bir raz âşinâ melce ve bir emin mersa saa­deti veriyor. Peçenizin kudsiyetini şuradan anlayınız ki, bir yabancı elin ona uzanması ihtimali bile gayz nedir, hırs nedir, intikam nedir, kin nedir hiç bilmiyen bu tenbel ve yorgun ruhda beldeler yıkacak, burç ve barular devirtecek bir ateş alevliyor.

Gördünüz mü? Peçenizden bahsederken haşin adımlarla yüksek surlar etrafında dolaşan bir eski kahraman gibi söz söylemiye başladım. Belki, bunların hiç birini yapmıyacağım, fakat emin olunuz ki şu dakikada çok samimi­yim. Size, sizin örtülerinize ve süslerinize doğru teveccüh edince kendimi her şeye kadir farz ediyorum. Tarih, menakib-i beşeriyeyi dolduran en büyük kahramanlıklar bana birer çocuk oyunu gibi geliyor.

Sakın onları çıkarmayınız, sakın onları atmayınız. Bu çirkin asrın, bu çirkin muhitin ortasında asalet ve zarafete yegâne dâl olarak bunlar, sade bunlar kaldı. İnsanlar, senelerden beri, insanlığı terzil için ve cemiyetlere manzara­ların en fenasını vermek için sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler. Bu güruha peyrev olmak size yakışır mı? Ben sizi zamanların ve insanların fevkinde, onların haricinde biliyorum. Siz mestur ruhlardan değil misiniz? Dünya yüzünde tek başına kalan ulvî bir dinin ilâhı sizi bu sıfatla sair mahlûkat arasında mümtaz kılmamış mıydı? Siz onun halkettiği cennetâsa âlemin meleklerisiniz. O, «Kitab»ında sizin isminizi zikretti, o vakitten beri siz mu­kaddesat meyanına girdiniz; artık ne hale, ne maziye, ne de atiye mensupsunuz. Yalnız unutmayınız ki, sizi bu mer­tebeye, bizim aşkımız, bizim hürmetimiz, bizim kıskançlı­ğımız ıs’ad etti.

Kânunuevvel 1331/ 1915 Aralık Yakup Kadri Karaosmanoğlu

httpsss://www.dunyabizim.com/alinti/yakup-kadri-carsafi-nasil-yazmisti-h1381.html

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir