AK PARTİ’nin Hatırlaması Gerekenler
İslam Dünyası parçalanıp egemenlik Müslümanların ellerinden çıktığından beri, değişimin tabandan mı tavandan mı mümkün olacağı tartışmaları sürerken ikinci şıkkı savunan Ak Parti, Türkiye’deki Müslümanlar adına iktidara geldi. Dolayısıyla bu iktidarın, Türkiye Müslümanlarının kolektif çaba ve emeğinin sonucu olduğu hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar açıktır. Katkısı olan söz söyleme hakkına da sahiptir ve kimse bundan gocunup engellemeye kalkmamalıdır.
Bu kesimin duyarlı bir kısmı; inanç, görüş, düşünce, ihtiyaç, talep ve beklentilerinin iktidar nezdinde hak ettiği ölçüde karşılık bulmadığını sıklıkla yakınma ve eleştiri konusu yapıyor. Başlıca itiraz noktalarını, İslami yönetim modelinin temel ilkeleri çerçevesinde dillendiriyorlar. Bunların başında; vazgeçilemez olan şura mekanizmasının gerektiği gibi kurulup işletilmediği, ehliyet ve liyakate riayet edilmediği, adaletin yeterince gözetilmediği gibi olmazsa olmaz hususlar bulunmaktadır. Kadroların seçiminde bu ilkelerin de yerine geçecek şekilde ‘uyum’un tek başına belirleyici olması hem kalitenin düşmesine, hem de amaç ve hedeflerin şaşmasına yol açmıştır. Yeni bir sözü olanların, ilkelere bağlı kalınmasını hatırlatmak isteyenlerin, yanlışları önlemeye çalışanların, önerisi olanların, uyarıda bulunmayı görev sayanların bile fikirlerini özgürce beyan etmesini bile neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Teori, vizyon, program ve uygulama ile ilgili konularda ortak aklı giderek daha çok devre dışı bırakan bir yaklaşım tercih edilmiştir. Hareketle ilişkisi olmayanlara gereğinden fazla yer verilerek temsilde hak sahiplerinin önüne geçirilmeleri rahatsızlığa yol açmıştır…ilh.
Yönetim değişikliği vesilesiyle belirtilenlerden ve benzer gerekçelerden hareketle önemli konuların yeniden değerlendirilmesi ve doğrultunun test edilmesi önemli bir beklenti halini almıştır. Bu çerçevede bazı hususlara dikkat çekmeye çalışacağım:
İktidar; Müslümanların önünü açmaktan ibaret olması gereken misyonunu yerine getirmek yerine, kendine göre bir din anlayışı ikame etmeye yönelmemelidir. Devletin, dine meşru olmayan müdahalesini bu iktidar döneminde de meşru görmemek gerekir. Çünkü kısmi değişikliklere uğramış olsa da modern ulus devlet temel kurum kuruluşlarıyla varlığını sürdürmektedir. Kaldı ki, İslami hükümlere göre yönetilen devletlerin bile dine müdahalesi değil, dine uygun davranması esastır. O halde; inanç alanının doğrudan mensuplarına bırakılması gerektiği tezinden vazgeçilmemelidir. Bu kapsamda Diyanet, Vakıflar ve Eğitim başta olmak üzere gerekli tüm alanlarda inisiyatifin Müslümanlara devredilmesi için daha çok çaba gösterilmelidir. Diğer inanç mensupları için de aynı ilke korunmalıdır.
Yeni anayasanın seküler karakterinden soyutlanarak hazırlanması olmazsa olmaz şart olmalıdır. Bunun için, her inancın eşit fırsatlarla yaşamasına imkân veren Medine Modelinin yaklaşımı esas alınmalıdır. Bunun yanında; kurucu sivil iradenin ulus üstü değerlerini temsil eden yegâne temel metin olarak 1921 Anayasasının ruhuna sadık kalınmalıdır. Sonrakilerin tümünün 1921 Anayasasını ortadan kaldıran 1923 darbesini koruma ve kollama amacına hizmet ettiği, dayatmayla ve topluma rağmen hayata geçirildiği dikkatten kaçırılmamalıdır.
Etnik ve İnanç gruplarının barış içinde yaşamalarının formülünü de içeren 1921 Anayasasının yansıttığı mutabakat, darbeyle devreden çıkarıldığı için Kürt Meselesi adıyla bir sorunun ortaya çıktığı göz ardı edilmemelidir. Ulus Devletin temel karakteri ve doğal sonucu olan bu meselenin çatışma ile değil, ancak kurucu iradeyi şekillendiren değerlere dönülerek çözülmesinden başka imkan olmadığı kabul edilmelidir. Öyleyse; telafisi mümkün olmayan büyük zararlara yol açtığı ve sonuçsuz kalmaya mahkûm olduğu tecrübeyle sabit olan güvenlikçi politikalara bel bağlamanın çözümsüzlüğü dayatmak olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.
Yüreklere su serpen küresel adaletsizliğe başkaldırının amacına ulaşmasının önündeki en büyük engelin içeride toplumsal düzenin adalete uygun hale getirilmemesidir. Irkçılık ve İslam karşıtlığının kılcal damarlara kadar yayılmasına neden olan ulus devlet sistemi var oldukça adaletin sağlanması mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla sömürgecilerin düşmanlıkları kalıcı hale getirmek için ürettiği bu sisteme bağlılık Kürt Meselesinin de gerçek bir çözüme kavuşmasının önündeki en büyük engeldir.
Ele alınması gereken daha birçok çözüm bekleyen konu için temel yaklaşımın ipuçları yukarıdaki satır aralarında yer aldığından çok söze ihtiyaç yoktur.
Ak Parti, yanlışlarla yüzleşmenin erdemine inanarak kendini yenilemeyi hedeflerse en hayırlı ve kalıcı başarıyı yakalamış olur.