https://farklibakis.net/yazarlar/ali-bulac-yazdi-depremle-ilgili-temel-kavramlar-iv/
A. Günah nedir?
Depremden birkaç gün sonra Fatih İETT durağında şu kağıdın asıldığını gördüm:
“Depremler yüce Allah’ın uyarıları değil midir? Bunun sonucu bizim günahlarımızdır. Allah’ın cezası gelmeden bir an önce tövbe edelim!”
Şimdi bu uyarı veya davetin kritiğini yapmaya çalışalım: Bu önerme şu öncüllere dayanmaktadır:
1. Yaygın bir inanç olarak deprem ve afete dönüşen tabiat olayları Allah’ın günahkâr kullarına verdiği cezadır. Eğer biz müstahak olmasaydık bütün bunlar başımıza gelmezdi.
2. Yapmamız gereken ilk iş günahlarımızdan tövbe edip tekrar iyi birer kul olmaya çalışmamız olmalı.
Bu hüküm cümlesi özünde doğru, fakat izaha muhtaçtır.
a. İzaha muhtaç tarafı “günah”ın ne olduğunun açıklığa kavuşturulmaması, içinin somut olgularla doldurulmamasıdır. Birçok inanmışa göre günah” açıklık saçıklık-içki düşkünlüğü” ve bu meyanda geleneksel muhafazakâr kültüre mensup sağcı-milliyetçi algıda yer alan fiillerdir.
b. Kur’an bakış açısından “Günah” ilahi hükümlerin ihlali ise, bir depremde mevzuata aykırı yerde ve evsafta bina yapıp binlerce insanın ölümüne sebebiyet vermek en büyük günahlardan biridir. Zira İslam dini telakkisinde “Allah’a şirk koşmak”tan sonra gelen en büyük günah cinayettir:
“İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.” (30/Rum, 41.)
“Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.” (42/Şura, 30)
Bu ayetlerin bize hatırlattığı ilk şey, yeryüzünde büyük bir bozukluk (fesat) vuku buluyorsa, bizlere bir musibet isabet ediyorsa bu insanların kendi hatalı tercih ve eylemlerinin sonucudur. Bunu deprem olayına uyguladığımızda aklımıza “İhaleye fesat karıştırma” cümlesi gelir. Şimdi söz konusu “fesadı ve ifsadı” gözden geçirelim:
aa. Şehirlerin yamaçlarda değil, düz arazide kurulması ifsattır. Geleneksel toplumlar, yamaçlarda şehirler kurarlardı ki bunun iki sebebinden biri tarım alanlarının korunması, diğeri depreme karşı sert zemin tercihi
bb. 1950’lerden ve özellikle 2000’li yıllardan sonra belli başlı şehirler dikey yapılaşma esas alınarak çekim merkezi haline getirildi
cc. Ekonominin ana gövdesi inşaat ve yapılaşmaya kaydırıldı. Tarım ve hayvancılık, sanayi, ticaret ve hizmet sektörü inşaat sektörünün gerisine düştü. Avrupa’nın tamamında 25 bin, Türkiye’de 330 bin müteahhidin bulunuyor olması bunun göstergesi. Almanya’da mevcut müteahhit sayısı 3 bin, İstanbul’da 60 binin üzerinde (Faysal Mahmutoğlu, Enkaz altında kaldık, farklıbakış. Net, 11. 02. 2022. https://farklibakis.net/yazarlar/faysal-mahmutoglu-yazdi-enkaz-altinda-kaldik/).
dd. Yerbilimcilerinin hesabına göre İstanbul’da hemen yıkılması gereken 59 bin bina mevcut; her bir bina ortalama 5 kat ve her katta 2 daire olup her dairede de 4 kişi yaşadığını varsayarsak, 2 milyon 360 bin kişinin hayatı tehdit altında bulunuyor.
ee. Bir deprem vukuunda toplanma yerleri neredeyse yok gibi, bir iddiaya göre 493 toplanma yerinden 416’sı AVM yapılmış.
ff. Sabit ve hareketli nüfusuyla neredeyse 20 milyona yaklaşan İstanbul halen rant alanı olarak kullanılıyor. Bir keresinde Kadir Topbaş, İstanbul’u 40 milyonluk nüfus üzerinden planlamak istediklerini beyan etmişti.
3. En güncel ve somut günah şudur: “Çöken birçok binada iç alanı genişletmek üzere kolonların kesildiği tespit edildi. Binanın duvarları kumdan ama kapıya “nazar boncuğu” asılmış. Kadıköy’de bir binadan alınan örneklerde nazar boncuğu, köpük, tahta ve gazeteler çıkmış. İnsanın iç dünyasını ateşin odunu yakması gibi yakan günahtan biri olan “hırs” gemlenmediği takdirde insanı vicdansızlığa veya hamakata sürükleyebilmektedir. İşte büyük bir günahtır.
B. Tövbe nedir?
1.“Tövbe” kişinin bilerek yaptığı hata ve yanlışların farkına varıp pişman olması, bir daha yapmamak üzere kesin karar vermesi ve gerçekten işlediği hatalı fiilleri hayatından tümüyle çıkarıp atmasıdır.
Tövbeyi deprem olayına uyguladığımızda şunları söyleyebiliriz:
a. Müteahhid bir daha rant ve kazanç hırsıyla çürük zemin, eksik malzeme ve hakkından fazla kat çıkmayacak
b. Yapı denetim şirketleri yapıyı hakkıyla denetleyecek, rüşvet karşılığında sağlam raporu vermeyecek
c. Belediyeler ruhsat ve iskan verirken gerçekten binanın mevzuata uygun yapılıp yapılmadığına bakacak, rüşvetle izin vermeyecek
d. Merkezi yönetim ikide bir imar affı çıkarmayacak; yeşil alanı, toplanma yerlerini imara açmayacak. Kamu İhale Kanunu’nun 180 kere değiştirmeyecek.
Eğer kişiler-yetkililer saydığımız şıkları vicdanlarında içselleştirirlerse ve mevzuatı ahlak haline getirirlerse bu “Nasuh tövbe” olur. Aksi halde insanlara, canlı hayata, tabiata ve Allah’a karşı suç işlemeye devam ederler.
C. İmtihan nedir?
İslam dini dünya hayatının bir deneme sınama alanı ve süresi olduğunu telkin eder. Çeşitli olumlu ve olumsuz olay ve olgularla imtihan oluruz. (2/Bakara, 155-157.) İmtihan kelimesi, bazen bela, bazen fitne kelimeleriyle ifade edilir. Mü’min de açlık, kuraklık, deprem, sel, çığ ve daha birçok olayla denendiğinde metanet ve sabır sahibi olacak; yıkılmayacak, isyan etmeyecek ve kemi hangi yetkili onun musibetinden sorumlu ise ona hesap soracaktır.
İmtihan ilahi bir ceza değil, hayatın olağan akışında vuku bulan sıkıntılar, zorluklar karşısında dayanma ve mücadele gücünü gösterip hayata tutunmaya çalışmaktır.
D. Deprem bir ceza mı, ikaz mı?
1. Şu iki ayete bakalım:
a. “Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirlerken bizim zorlu azabımız onlara geliverdi. Zorlu azabımız onlara gelince yakarışları: “Biz gerçekten zulme sapanlardandık” demelerinden başka olmadı.” (7/A’raf, 4-5)
b. “Allah, alemlere zulüm isteyen değildir.” (3/Al-i İmran, 108.)
Bu iki ifadeyi nasıl anlayacağız?
Bir yandan Allah, geçmişte bazı toplumlara yıkıcı bir ceza verdiğini söylüyor, öte yandan “alemler”den yani insanlardan ve hatta canlılardan hiçbir canlıya haksızlık ve zulüm yapmadığını bildiriyor.
aa. Deprem bir cezadır:
Allah, koyduğu tabiat/fiziki yasaları ihlal edenlere yine tabiat olayı üzerinden ceza verir. Nasıl hukuk sistemleri bazı fiilleri (cinayet, hırsızlık, gasb vs.) suç sayıp işleyene ceza takdir ediyorlarsa, tabiatın varoluşunu sürdürdüğü yasaları ihlal edenler de tabiattan şiddetli bir karşılık görmektedirler.
Şu halde tabiattaki yasaları ihlal edenler bir tabiat olayını kendi elleriyle afete çevirmektedirler ki, bu onlara takdir edilen ceza yani kaderleri/mukadderatlarıdır: Yukarıdaki ayeti (30/Rum, 41.) hatırlayacak olursak, müteselsil sorumlu ve görevlilerin iştirak ettiği fiili işleyenlere deprem bir cezadır.
bb. Deprem bir ikaz/uyarıdır:
Vuku bulan bir depremden sonra aynı hataya düşmemek üzere olaydan ders çıkarması gerekenlere bir uyarıdır. Bir Şaman atasözü şöyle der: “Ders, öğrenilinceye kadar tekrar eder.”
E. Halk, toplum, millet
Demokrasiler halkı, Milliyetçi doktrinler “milleti/ulusu”, Sosyalizm toplumu yüceltir.
Oysa gerekli araştırmayı yapmadan bina alan, binası ciddi hasarlı iken “bana bir şey olmaz” diyen, çürük zemin üzerinde eksik malzeme ile bina yapan, fazla kat çıkan, kolon kesen, imar affı yapana oy veren, yapıları gerektiği denetlemeyip rüşvetle onay veren, yeşil alanları imara açan görevliler halktır, millettir, toplumdur. İşte yüce Allah, bu insanların topluca cezaya maruz kaldıklarını belirtiyor. Toplu ceza geldiğinde şerirlerin fiilleri yüzünden masumlar da zarar görür. (8/Enfal, 25.)
F. Suçlu kim (Kasıt ve kusur)
1. Depremde suçlu kim?
Tanrı suçlu olamaz çünkü koyduğu yasaya karşı hangi yasa ile kendimizi koruyabileceğimizi bize göstermiş bulunmaktadır. Elini ateşe sokma, kor ateşi maşa ile al. Ateşin içine giren elin yakması Sünnetüllah, kor ateşin maşa ile alınması da Sünnetüllah’tır. “Allah’ım elimi ateşe sokacağım, yanmasın” diye dua etmenin hiçbir faydası yoktur. Tıpkı hırsız müteahhitlerin yaptığı binada oturup “Allah’ım bizi depremin yıkıntılarından koru” diye dua etmenin faydası olmadığı gibi.
Suçlu tabiat olamaz çünkü o varoluşunu bu türden tabiat olayları ve olgularıyla sürdürmektedir.
İnsan suçludur. Depremde vuku bulan ölüm, yaralama, sakatlanma, maddi ve mali hasarın her biri birer hukuki meseledir. Suçta ya kasıt veya kusur vardır.
Fay hattı üzerinde, çürük malzeme ve normalinden yüksek kat çıkanların binalarının yıkılması tabiatta işler haldeki yasa icabınca yıkılırlar. Eğer müteahhit fay üzerinde, çürük malzeme ile yüksek kat çıkmışsa müteahhit, denetlemeyen yapı denetim sorumluları, ruhsat ve iskan veren belediye ve elbette sıkça imar affı çıkaran merkezi yönetim kasten sorumludur. Deprem bazen toplu cinayetlere (katilam) dönüşmektedir.
Ev alan kimden, hangi özellikte ve yapıda ev aldığını soruşturup araştırmayan kişiler de kusuren sorumludurlar. Kasıt ve kusur suçlarında “bana bir şey olmaz” diye tabiat yasasına ve elbette Tanrı’ya meydan okuyanlar, “Na’payım kaderim buymuş!” diyenler, tedbir almadan “Allah’a tevekkül ettim diyenler” Allah’a iftira atmış olurlar. Çünkü bu insanlar kendi kaderlerini kendileri tercih etmiş, seçim ve eylemleri sonucunda mukadder olana maruz kalmışlardır.
MÖ. 1275 yılında meşhur Asur Kralı Hammurabi “Bir adamın evi yıkılmışsa, suç evi yapan ustada bulunduğunda usta öldürülür” diye bir yasa vaz’etmiştir.
Bir depremden çıkarılması farz olan ders, A’den Z’ye sorumlular zincirinde yer alan görevli ve yetkililerin tespit ve teşhis edilmesi, teşhir edilmesi ve yargılanıp cezalandırılmasıdır. Bu yapılmadıkça yeni depremlerde benzer veya daha büyük zarar ve yıkımların olması mukadderdir/kaderdir.
Deprem kapsamına giren yerleşim birimleri için küçük bir kıyamettir. Depremin afete dönüşmesine sebep olanlar, iş ve yetki mevkiindeki kimselerin “ehil ve liyakat sahibi olmamaları”dır.
1. “Şüphesiz Allah, emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” (4/Nisa, 58.)
2. Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurur: “Emanet zayi edildiğinde kıyameti bekleyin!” Ona sorarlar “Emanet ne zaman zayi olur? Şu cevabı verir: “Yetki ve görev ehlinden başkasına verildiğinde.” (Buhari, İlim, 2)
G. Ne yapmalı?
İstisnai zaman teorisi (Carl Shimit)
A. Yakın vadede-ivedi önlemler
1. Yanlış zemin üzerinde kurulmuş, çürük malzeme ile yapılmış, fiziki yaşını doldurup hayli yaşlanmış binaların doğru teşhis ve tespit edilerek yıktırılması
2. Normal katlar üzerinde çıkılmış katların traşlanması
3. Tarım arazilerinin, yeşil alan, toplanma yeri ve su havzalarının imara açılmaması, açılanlar üzerindeki yapıların yıktırılması
B. Orta ve uzun vadede
1. Aşırı nüfus temerküzünün terk edilmesi
2. Dikey yapılaşmadan vazgeçilmesi
3. Kentleri birer rant ve kazanç alanı ve aracı kılmaya matuf planların iptal edilmesi
4. Ekonominin ana gövdesinin inşaat ve yapılaşmadan çıkarılıp
a. Sermaye yoğun, çevreye maliyeti az sektörlerin desteklenmesi
b. Tarım ve hayvancılığın canlandırılması
c. Özellikle İstanbul’un yükünün önemli bir bölümünün Çanakkaleye kaydırılması, Anadolu’nun şenlendirilmesi. (alibulac.net-4 Mart 2023.)