Darbecilik Zihinde Başlar

 

 

Küresel sistem; yeni gelişmeler karşısında egemenliğini ve çıkarlarını sürdürmek üzere yeni politikalarının önünü tıkayanları ortadan kaldırmak için her yolu meşru saydığından, ihtiyaç duydukça zora başvurmakta tereddüt etmemiştir. Bunun için; “İyilikle yapmazsan zorla yaptırırım” deyişindeki mantığı işleterek dünyanın çeşitli ülkelerinde yüzlerce kez pek çok darbe gerçekleştirmiş ve isteklerini zor yoluyla kabul ettirmiştir.

Son yüzyılda dünyanın Batı dışı ülkelerinde; adı, tarihi, sorumluları ve planlayıcıları bilinen beş yüz civarında darbe gerçekleştiğini ilgili kaynaklar bildiriyor.

Buna göre, en çok darbeye Afrika kıtasında bulunan ülkelerin maruz kaldığı anlaşılıyor. Tamamı elli dört (54) ülkeden oluşan Afrika’da, kayıtlara geçen yüz kırk altı (146) darbe gerçekleştiğine bakılırsa, ülke başına düşen darbe sayısı, ortalama üçtür. Darbe olarak adlandırılmayan pek çok müdahale ve bitmez tükenmez iç savaşların aynı amaçla ve aynı güçler tarafından planlandığı düşünülürse işin vahameti daha iyi anlaşılır.

Amerika kıtasında bulunan ülkeler bakımından durum üç aşağı beş yukarı Afrika’dan farksızdır. Daha sonra sömürgeci güçler arasında yer alan Avrupa’dan göç edenlerin kurduğu Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada dâhil bu kıtadaki bütün ülkeler, Afrika’dakilere benzer süreçlerden geçmiştir. Halen sömüren sömürülen ilişkisi şekil ve form değiştirerek devam ediyor. Bir farkla! Avrupa ülkelerinin yerini alan ve misyonunu üstlenen Amerika Birleşik Devletleri işi tek başına yerine getiriyor.

Çoğunluğu Müslüman olan Asya ve Ortadoğu’da sömürgecilik, bazı istisnalar dışında, genel olarak diğer bölgelere oranla daha geç başlamıştır. Bunun nedeni, tarihin her döneminde başında dini ve siyasi birliği temsil eden halifenin bulunduğu bir yönetime bütün Müslüman ülke ve halkların bağlı olmasıydı. Sömürgeci güçler, blok halindeki İslam ülkelerini diğerleri gibi ele geçirmekte hayli zorlanmışlardır. Bunun için, birliğin parçalanmasını sağlayacak projelerinin sonuçlanmasını beklemek zorunda kalmışlar. Projeler, uzun uğraşılar sonucu başarılı olunca istediklerini elde edebilmişlerdir. Parçalara bölünmesini sağladıkları İslam Ülkelerini sömürgeleri arasına almaları bu süreçten sonra mümkün olabilmiştir.

Diğer İslam Ülkeleri gibi, Türkiye de Osmanlı bakiyesi topraklarda önceki sistemle ilişkisi kalmayacak şekilde, sil baştan, her şeyiyle yeni ve farklı bir ulus devlet olarak kurulmuştur. Doğrudan olmasa bile dolaylı sömürgeler arasında sayılmaktadır.

“Bağımsızlık Savaşları” adı altında dünyadaki sömürgeler arasında başlatılan süreç, aslında sömürgeci güçlerin yeni bir planlamasından başka bir şey değildir. Bununla; doğrudan asker ve yönetici bulundurmak yerine, işbirlikçiler üzerinden daha düşük maliyetlerle ülkeleri yönetmeyi hedeflemişlerdir. Ekonomi, siyaset, hukuk, eğitim, dış ilişkiler, güvenlik gibi temel alanlarda son derece başarılı oldukları ortadadır.

Bu süreçte ortaya çıkması muhtemel riskleri bertaraf etmek üzere “darbe” faktörünü her zaman hazır tutmuşlardır. Darbelerin büyük çoğunluğunun söz konusu bağımsızlıklardan sonraki sürece rastlaması, sömürenlerin çıkarlarının riske girmesiyle doğrudan bağlantılıdır.

Dikkate değer ilginç bir bilgi de sömürgeci ve sömürülen ülkelerin sayıları arasındaki korkunç dengesizlikle ilgilidir. Dünyadaki iki yüz sekiz (208) ülkenin içinde sömürgecilerin sayısı çok küçük bir orana sahiptir: İspanya, Portekiz, Fransa, İngiltere, İtalya, Hollanda, Belçika, ABD ve Rusya. Kabaca ifade edecek olursak, dünyadaki iki yüz ülkeye, on ülke öteden beri hükmediyor.

Hiç kuşkusuz zihinsel bağımlılık; en yaygın, en kalıcı, en riskli, en yozlaştırıcı, en etkili, en kişiliksizleştirici, özgürlüğü yok edici bir hastalık ve bataklıktır. Denilebilir ki; sömürgecilik ve emperyalizm, yeryüzündeki insanların çoğunluğunu, öncelikle zihinsel olarak köleleştirerek sömürülmeye elverişli hale getirmiştir. Birçok alanda olduğu gibi zihinsel bağımlılığın da küreselleşerek çok tehlikeli ve riskli bir boyut kazanmasına zemin hazırlamıştır.

Öyle ki; söz konusu bağımlılıkla hareket edenlerin, Dini/İslam’ı kimliğinden uzaklaştırarak küresel güçlerin egemenliği ve çıkarları için araçsallaştırdıklarına bile yaşadığımız şu günlerde yakından şahit olduk. Darbe gibi en kirli tezgâha başvurup ortalığı kana buladıklarını, dindaşlarını katlettiklerini görme talihsizliğini yaşadık.

Onun için; zihinsel bağımlılık içinde olan insanların her zaman darbelere yandaş olma potansiyeline sahip oldukları unutulmamalıdır. Öyleyse, yapılması gereken en önemli şey bu bağımlılığı ortadan kaldırmanın yolunu bulmaktır.

 

 

 

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir