Din Karşıtları ile Dindarların Benzeşen Ahlakı

Mehmet Alkış Yazdı: Din Karşıtları ile Dindarların Benzeşen Ahlakı

 

Toplumların geneli tarafından kabul gören yaygın görüşe göre, ahlakın kaynağı dindir. İlk insandan beri var olan Din/İslam birçok kez değişime uğramış ve farklı adlar alan dinlere dönüşmüştür. Yeryüzünde neredeyse yaşayan tüm dinlerin bu kategoride yer aldığı söylenebilir. İnanç temelleri değişmiş olmasına rağmen bu dinlerin İslam’la ortak birçok ahlak kuralına sahip çıkmayı sürdürdükleri halen de görülmektedir. Genelde diğer toplumsal alanlardan çekilen bu dinlerin daha çok bir ahlak sistemine dönüştüğünü ifade etmek yanlış olmaz.  Son Kitap ve Peygamber (as) tarafından yeniden tanımlanan İslam, ahlakı birbirini bütünleyen dört temelden biri saymaktadır (iman, ibadet, ahlak ve muamelat). Hem de “din ahlaktır” diyecek kadar!

Ahlaka en büyük değer gözüyle bakan İslam’a rağmen dindarların çoğu, uygulamada aksine hareket ederek ahlak dışı davranışlara yönelmektedirler. Böylece şaşkınlık uyandıran bir çelişkiye hayat vermektedirler. Sömürü, çıkar, siyasi ikbal, tahakküm aracı haline getirdikleri dinin, ahlak karşıtlığını beslediği iddiasını adeta doğrulamaktadırlar. Zulüm, haksızlık, ırkçılık, gelir adaletsizliği, cinsel istismar, yolsuzluk ve benzeri birçok olumsuzluğu besleyen fetvalar üreterek ahlak dışılığı meşrulaştırmaktadırlar. Böylece; dine duyulan güven ve saygı zedelenmekte, yozlaşma ve kokuşmuşluk tavan yapmaktadır.

Öte yandan, zaman zaman dindışı düşünceyi yansıtan Seküler Ahlak ve Küresel Ahlaktan da söz edilmekte ve alternatif olarak ileri sürülmektedir. Bu amaçla, daha çok “etik” başlığı altında çok sayıda araştırma ve yayın bulunmaktadır. Devletler, Uluslarası Kuruluşlar, AB gibi çatı yapılar ile Üniversiteler ve STK’lar da konuya önem vermekte ve yaptırım içeren bağlayıcı düzenlemelere ve önerilere yer vermektedirler. Tüm alanları ahlaki açıdan denetim altına alacak yaygınlıkta; bireysel etik, iş etiği, örgütsel etik, işletme etiği, yönetsel/siyasal etik, mesleki etik gibi farklı alanlara yönelik ilkeler belirlemektedirler.

Dindarların içine düştüğü tutum, seküler düşünce temsilcilerinin, “dinin ahlakın kaynağı olması mümkün değildir” yargısında bulunacak kadar ileri gitmelerine zemin hazırlamıştır. Dahası, ahlakın kaynağının seküler düşünce olduğu tezine güç kazandırmıştır. Nitekim 1952’den beri seküler ahlak konusunda çalışmalar yapan Uluslararası Hümanist ve Etik Birliği (IHEU) adlı kuruluş yayınladığı bildirgelerde, bu iddiaya çok kez yer vermiştir:

“Tanrı bugün “Kimseyi öldürmeyin.” yarın “İlk bulduğunuzu öldürün.” diyebilir ve ikisi de insanların üzerine normatif yükümlülükler getirir. Bunun absürtlüğünü Erik Wielenberg şöyle ifade eder: “Yeterince güçlü bir varlık tarafından tamamen yeniden düzenlenebilen bir ahlaki çerçeve, ahlaki çerçeve bile değildir. “Kurtz’ün Hümanist Manifesto II’de açıkça belirttiği gibi “ahlaki değerlerin kaynağını insan deneyiminden aldığını kabul ediyoruz. Etik, otonomdur ve durumsaldır, teolojik ya da ideolojik onaya ihtiyaç duymaz. Etik, insan ihtiyaç ve çıkarlarından kaynaklanır. Bunu reddetmek yaşamın tüm temeline zarar verir” (Kurtz ve Wilson 1973: 3. Madde).” “Aydınlara göre herkes tarafından insanın gelişmesi için önemli olarak kabul edilen ahlak, geleneksel dinî dogmadan ziyade akıl ve deneyime dayanabilir (Evans, 1999, s. 2-3).”[1]

Alanla ilgili kullanılmakta olan Küresel Ahlak başlığı ise, iki kategoride değerlendirilmeyi gerektiren bir içerikle gündeme getirilmektedir.  Birincisi, tüm din ve kültürlerde kabul gören ortak değerleri ifade etmeyi amaçlamaktadır. Her toplumda olumlu ve olumsuz ortak birtakım yaklaşımlara şunlar örnek gösterilebilir: Yalan, hırsızlık, tecavüz, cinayet hiçbir toplumda hoş karşılanmazken; yardımlaşma, saygı, aileye destek çıkmak, iyiliklere karşılık vermek, cesur olmak, adalet, çalışkanlık, sözünde durmak gibi hususlara her toplumda iyi gözle bakılmakta ve teşvik edilmektedir.

İkincisi, küresel sömürü düzenini tahkim etmek üzere, tüm insanların tabi olacağı bir sisteme işlerlik kazandırmak amacıyla oluşturulan projenin Küresel Ahlak olarak adlandırılmasıdır. Bu projenin uygulanmasıyla hedeflenen ve sonuçlananlar aslında hiçbir ahlaki ölçünün tanınmadığını göstermektedir: İnsanları tektipleştirme, arzuları yüceltme, çıkarcılık, sınırsız kar, mal ve iktidar için her yolun meşru görülmesi, ülkelerin sömürülmesi ile açlık ve susuzluğa terk edilmesi, şiddet ve işgalle ülkelerin egemenlik altına alınması, müstehcenliğin teşvik edilmesi, cinsel sapmaların normalleştirilmesi, lüks ve israfın temel ihtiyaçların önüne geçirilmesi, aşırı tüketim, modern yaşam tarzının dayatılması, hazcılık, gücün haktan üstün tutulması, ırkçılık ve ayrımcılığın tahrik edilmesi… vb.

Dinin ahlak üretemeyeceğini iddia etmek de dindarların ahlaklı olduğunu ileri sürmek de gerçeklere gözünü yumup güneş kadar açık olan bir gerçeği inkâr etmekten farksızdır. Diğer yandan; dünyaya egemen olan tasavvurun ürettiği ve dayattığı seküler ve küresel ahlakın ne olduğunu anlamak için, gerçekleştirdiği ahlaki soykırıma bakmak yeterlidir.

Anlayacağınız ahlak hem yetim hem öksüz!

13.04.2021

 

[1] Seküler Bir Ahlakın Olanaklılığına Dair Bir Metaargüman – Talha Gülmez

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir