Müfredattan anlaşılan bu mu?
Taşıdığı derin izler, yaptığı çağrışımlar ve sebep olduğu sarsıntılar itibarıyla “Müfredat” konusu toplumsal hafızada “Tevhidi Tedrisat Kanunu”nun kötü anılarının açığa çıkmasına yol açar. Zira Osmanlı bakiyesi toprakları kaybetmemek için tüm varlığını ortaya koyarak savaşan topluma rağmen, eğitim öğretim alanı da düşmanların arzularına göre dizayn edildi. Eğitim öğretim sisteminin korunması dâhil temel değerlerin yaşaması için savaşanlar hain, düşmanların arzularını yerine getirenler yurtsever ilan edildi.
Eğer müfredat bu çerçevede ele alınıp Lozan öncesi oluşan kurucu iradeye paralel bir düzenlemeye dönülmesi hedeflenmemişse yapılan işin esasa ilişkin olduğundan ve ciddiyetinden söz edilemez. Başka bir boyutuyla konuyu gündeme taşımak; tarihi gerçeği görememek, saf zihinleri bulandırmak, meselenin önemini kavrayamamak, işbirlikçi zihniyetin uygulamalarını sahiplenmek veya sistem içi restorasyonu esasın önüne geçirmek olarak değerlendirilmeyi gerektirir.
Şunun için:
Eğitim Öğretim faaliyetinin içeriğini, özünü, ruhunu, amacını, hedefini, felsefesini, ideolojisini, insan tasavvurunu belirleyen temel “Müfredat”tır. Eğitim Öğretim alanında yer alan diğer unsurların tümü, müfredatın içini doldurmak için başvurulan destekler ve araçlardır. Başta öğretmen istihdamı olmak üzere devasa bütçelerle sağlanan kitap, bina, yönetim ve diğer araç gereçlerin varlık nedeni ve gerekçesi muhatapların müfredatla buluşmasını sağlamaktır.
Müfredat meselesi çözülmediği takdirde her türlü araç gerecin en gelişmişi olarak; görkemli binalara, teknolojiyle donatılmış dersliklere, taşıma imkânlarına, beslenme desteklerine, hatta en küçük öğrenci gurubuna öğretmen tahsis edecek düzeye ulaşmak bile fazla bir anlam taşımaz. Bağımlı zihinler ürettiği sürece çok ünlü ve dereceye girmiş üniversitelere sahip olmak bile okumuş cahil yetiştirmenin önüne geçemez. Böyle bir sistem, göz önündeki sayısız örnekten de anlaşılacağı gibi, cansız ve duygusuz robot benzeri varlıklar yetiştirir. Ya da bilim kılıfı giydirilmiş seküler ideolojinin aklayıcıları, meşrulaştırıcılarını çoğaltır.
Nitekim yaşamakta olduğumuz ülkeyle birlikte dünya egemenliğini elinde tutan güçler; düşünme, eleştirme, fark etme, akletme yetilerini; yanlışa, haksızlığa, zulme karşı çıkma iradelerini; duygularını, yeteneklerini, kişiliğini kaybetmiş cansız heykellerin benzerlerini yetiştirme gayretinden bir an olsun geri durmuyorlar. Gönüllü işbirlikçileri üzerinden dayatarak hayata geçirdikleri söz konusu eğitim öğretim sistemiyle dünya toplumlarını aynı tornadan çıkmış tek tip ürünler olarak kullanmaya hazır hale getiriyorlar. Bireyleri ve toplumları asimile edip “kafasına vur ekmeğini elinden al” tipi maskaralara dönüştürüyorlar.
Müfredat, bu derece önemli olduğu içindir ki; İslam Birliğinin çökertilmesi ve yerine çok sayıda sömürge statüsündeki ulus devletlerden birinin de hilafetin merkezinde kurulması aşamasında dayatılan ilk üç konudan biri olmuştur. 23 Ağustos 1923’te onaylanan Lozan dayatması sonucu 29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyet’in en temel ve öncelikli üç dikkate değer uygulaması arasında müfredat konusu da yer almıştır:
- Halifeliğin Kaldırılması.
- Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı yerine Diyanet Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün kurulması.
- Tevhid-i Tedrisat, yani Öğretimin Birliği Kanununun kabulü.
Ülkenin sömürgeleştirilmesi süreci, öncelikli olarak ele alınan bu üç temele dayandırılarak sürdürülmüştür. Bunca zamana ve mevcut iktidarın iddialı söylemlerine rağmen çözümü yönünde bir çabanın gösterilmemesi bir yana, sorunun yüzeysel girişimlerle bağlamından koparılması son derece yaralayıcıdır.
Hayatla bağı olmayan bilgilerle seküler ideolojiye bağımlı zihinler yetiştirmekten başka amacı olmayan eğitim öğretim sistemi, korkunç derecede zaman ve kaynak israfını sürdürmekten bir işlev görmüyor. En verimli on iki yıl gibi çok uzun ve değerli zaman dilimini harcayarak lise mezunu olabilen bir kimsenin ne kadar boş ve amaçsız olduğunu görmemek için kör olmak gerekir.
Oysa elimizin tersiyle itip aşağıladığımız medrese sisteminde, on iki yıl okuyan, dört başı mamur bir âlim sıfatıyla hayata atılmaktaydı.
08.02.17