Tevhid i Tedrisat 

Modernleşme tarihini bir milat saymadan geleneksel tarihin bir uzantısı olarak görmek, yanlışlardan kurtulmayı ve önümüzü görmeyi, doğru şeritte ilerlemeyi zorlaştıran bir değerlendirmedir.

Zira modernleşme, dindışı düşüncenin ürettiği bir süreçtir. Temel gayesi; Din’i, etkisizleştirip insan hayatından çıkarmaktır. İnsan düşüncesini mutlaklaştırarak egemen kılmayı ve hakikatin yegâne kaynağı haline getirmeyi hedefler. Yaratıcının yerine insanı koyar.

Öyleyse; Modernlikle İslam’ı birbirinden ayırmadan yapılacak tanımlar, sınıflandırma ve tahliller kaçınılmaz olarak havada kalmaya mahkûmdur.

Önceleri “tedrisat-maarif”, yakın dönemde ise “eğitim” olarak tanımlanan alanı da bu çerçevede ele almak gerekir.

“Eğitim” modern bir kavram olup son dönemde literatürümüze girmiştir. Modernleşme öncesi bin üç yüz yıllık İslam Tarihi boyunca bu alan, farklı kavramlarla ifade edilmekteydi.

Alanla ilgili kullanılan maarif, tedrisat, talim, taallüm, medrese gibi kavramların temsil ettiği inanç ve çağrışımlar  “eğitim” den son derece farklıdır. Nitekim konumuz olan “Tevhid i Tedrisat” başlığındaki “tedrisat” kelimesi tesadüfi olmayıp söz konusu birikimin belki de son yansımasıdır.

Eğitim; tekçi, otoriter ve duyularla aklı mutlak hakikatin kaynağı sayan ve sekülerliği esas alan modern paradigmayı temsil eder. İnsanı, şekillendirilmesi, terbiye edilmesi gereken bir varlık olarak niteler. “Düşünen hayvan” olarak tanımladığı insanı kontrol altında tutmayı da gerekli sayar. Kendi başına bırakılmamalı, bir forma sokulmalı; ne yapacağı, nasıl davranacağı önceden öğretilmelidir.

Zorunlu eğitimin, modern eğitimin vazgeçilmez unsuru olması bu nedenledir. Dışarıdan müdahale olmaksızın kişi kendine çekidüzen veremez, onun için zorunlu olarak eğitime tabi tutulmalıdır. Bu konuda özgür bırakılmamalıdır.

İnsan; adeta akıl ve iradesi olmayan veya kullanamayan, ehliyet ve mükellefiyet alamayacak bir varlık gibi telakki edilmiştir modern paradigma tarafından.

“Tevhid i Tedrisat”, Modern Etno Seküler Devletin kurulmasıyla eş zamanlı olarak uygulamaya girdi. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasından hemen sonra 3 Mart 1924’te, yani dört ay gibi kısa bir zamanda öncelikli üç temel değişiklikten biridir.

Toplumun tüm geçmişini yok sayıp her şeye yeniden başlamaya karar veren, modern egemenlerle işbirliği içinde yönetime el koyanlar kendileri açısından isabetli bir yerden işe koyulmuşlardı. Geçmişini bütünüyle resetleyip toplumu yeniden inşa etmek için modern anlamda “eğitim” biçilmiş kaftan ve vazgeçilmez bir imkândı.

Yeni bir zihin inşa etmek, ancak baskı ve dayatmayla hakikati mutlaklaştıran modern tasavvurla mümkün olabilirdi. Batı, bundan önce, kimi sömürgelerinde bu yöntemi biraz farklı da olsa denemiş ve belli bir olgunluğa kavuşturmuştu.

Başka yerde rastlanmayan unsurlar da içeren en katı uygulaması Yeni Türkiye’de “Tevhid i Tedrisat Kanunu” ile gerçekleştirildi.

Yüzyıllar içinde kökleşmiş, sayısız dal budak salmış, her yıl meyve vermiş bir ağacı söküp odun yapmak, yerine başka topraklarda yetişmiş, bu topraklara uyum sağlaması şüpheli bir fidan ekmek gibiydi yapılan.

Doksan yıldır ülkede; ne tarihteki, ne de günümüz dünyasındaki örneklerle boy ölçüşecek, karşılaştırılabilecek bir tek ilim adamı yetişmemiş olması, tek başına modelin çarpıklığının, yanlışlığının, uyumsuzluğunun yeter kanıtıdır.

Yeryüzünün her tarafında sömürülmeyi gelişmişlik gibi telakki eden, tüketim köleliğini özgürleşme sayan zihinlerin çok yaygın olmasında zorunlu modern eğitimin en büyük paya sahip olduğu söylenebilir. Çünkü bu sayede, dünyanın her köşesinde hem şekil hem zihin bakımından aynı tornadan çıkmışçasına inanılmaz benzerlikler taşıyan toplumlarla karşılaşıyoruz. Renkleri, fiziki yapıları farklı da olsa ortak bir hayat telakkisine sahip oldukları, ortak bir dünya görüşünü benimsedikleri, modern değerleri içselleştirdikleri, kendi inanç ve tarihleriyle kavgalı oldukları kolayca fark edilmektedir. Hepsi; siyasal rejim olarak demokrasiyi, serbest piyasa ekonomisini, modern hukuku, Batılı yaşam tarzını, kısacası hiçbir fark olmaksızın bütün toplumlar aynılaşmaya hızla yönelmiş bulunuyorlar.

Bu anlamda Batı dışı toplumlarda ve Müslüman ülkeler arasındaki aynılaşma yarışında Türkiye ön sıralarda yerini almış bulunuyor. Bunda “Tevhid i Tedrisat”ın büyük pay sahibi olduğuna kuşku yoktur.

Mazlumder’in başlattığı “Tevhid i Tedrisat Kaldırılsın” kampanyası işe doğru yerden başlamak anlamında son derece önemli ve değerli bir hamledir. Bağımlılıktan kurtulmak, özgürleşmek gibi bir derdi olanlar bu kampanyaya güç vermekle yükümlüdür.

10.03.14

 

 

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir