KURAN GRUPLAŞMAYI AÇIKÇA REDDEDİYOR

Cemaat, Grup Meselesi

Enam SURESİ 159. Ayet gruplaşma-cemaatleşme konusuna açıklık getiriyor.

Çeşitli tefsirlerden ayetin tefsiri yorumsuz olarak aşağıya alınmıştır.

EN’AM SURESİ 159. AYETİN MEAL VE TEFSİRİ:

اِنَّ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ ف۪ي شَيْءٍۜ اِنَّمَٓا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

“Gerçek şu ki: Dinlerini parça parça edip (rahatına ve menfaatine uygun emirleri yerine getirip, diğerlerini gereksiz görüp terk edenler) ve kendileri de grup grup olarak ayrılıp gidenler (var ya), Sen hiçbir şeyde onlardan değilsin (alâkanız kesilmiştir) . Onların işi ancak Allah’a (kalmış) dır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.”

KURTUBİ TEFSİRİ, El Camiul Ahkamul Kur’an:

“Ebu Hureyre (r.a) Peygamber (sav)’dan şu: “Dinlerini parça parça edip…” ayeti hakkında bunların, bu ümmetten olup bidat ve şüphe ehli ile dalâlet ehli kimseler olduğunu beyan ettiğini rivayet etmektedir.

Bakiyye b. d-Velid rivayet etmektedir: Bize, Şu’be b. el-Haccâc anlattı, bi­ze, Mücâlid, eş-Şa’bî’den anlattı, o, Şüreyh’ten, o, Ömer b. el-Hattab ‘den rivayetine göre, Resulullah (sav) Hz. Ayşe’ye şöyle demiştir: “Dinlerini par­ça parça edip, kendileri de fırka fırka ayrılanlar, bu ümmetin bidat sahiple­ri, heva sahipleri ve dalâlet sahipleridir. Ey Ayşe, her günah işleyenin bir tövbesi vardır. Bidat sahipleriyle heva sahipleri müstesnadır. Onların tövbeleri yoktur. Ben onlardan uzağım, onlar da benden uzaktırlar.”

Leys b. Ebi Süleym’in, Tâvus’dan rivayetine göre Ebu Hureyre, Peygam­ber (sav)’ı Dinlerinden ayrılan…” diye okuduğunu riva­yet etmekledir.

Fırka fırka” tabiri çeşitli fırkalar, çeşitli hizipler anlamındadır. Aynı iş etrafında birleşmiş, biri diğerinin görüşüne tabi olan topluluklara; Fırkalar” denilir.

‘Senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur” buyruğu ile onlardan uzak kalıp ilişkileri kesmeyi emretmektedir.”

İZZET DERVEZE, ET- TEFSİRÜL HADÎS:

“Müfessirler “Dinlerini parça parça edip grup grup olanlar var ya; senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur” cümlesi bağlamında Müslümanların ihtilafa düşeceklerine, parça­lanacaklarına, gruplara ayrılacaklarına, ekoller oluşturacaklarına işaret eden çeşitli ha­disler rivayet etmektedirler.

İslam ümmetinin sapıtacağı, heva ve heveslerine kapılacakları hususunda müfessir-Ier bir kısım sahabe ve tabiin görüşleri aktarmaktadırlar.”

TABERİ TEFSİRİ,  Câmi’ul Beyân fi Tefsir’il Kur’ân:

“Müfessirler, bu ayette, dinlerini parça parça ederek gruplara ayırıldıkları beyan edilen, kişilerden kimlerin kastedildiği hususunda iki görüş zikretmiş­lerdir:

  1. a) Mücahid, Katade, Süddi, Abdullah b. Abbas ve Dehhak’a göre bunlar­dan maksat, Yahudi ve Hristiyanlardır. Çünkü bunlar, Resulullah gelmeden ön­ce dinlerini bölük pörçük etmişler ve ihtilafa düşmüşlerdir. Resulullah gelince de bu ayetle halleri beyan edilmiştir.
  2. b) Ebu Hüreyre’ye göre ise bu ayette, dinlerini parça parça edip ayrılığa düşmeleri beyan edilen insanlardan maksat, bu ümmetin bidatçıları, Kuranın muhkem ayetlerini bırakarak müteşabih ayetlerine uyanlarıdır. Ebu Hüreyre, Resulullah, bu ayeti bu şekilde izah ettiğini rivayet etmiştir.

Taberi diyor ki; “Bana göre bu konuda doğru olan söz, Allah Teâlâ’nın, bu ayetle hak dinini bölük pörçük eden ve ayrılığa düşen bütün insanları kastettiği­ni söyleyen sözdür. Resulullahın üzerinde bulunduğu Hanif dininden ayrılan putperest müşrikler de Yahudiler de Hıristiyanlar da, Hanif dinindeymiş gibi görünüp te bidatler icat edip insanları doğru yoldan saptıranlar da bu ayetin ge­nel ifadesine dahildirler.”

SEYYİD KUTUB, Fİ ZİLAL İL KURAN:

“Sorun bir bütün olarak daha ilk bakışta, ayrıntılara girmeden bundan ibarettir.

Dini bütünlüklerini parçalayıp gruplara bölünenlerin, Allah’ın hükmü uyarınca peygamberin kendilerinden uzak olduğu bu adamların işi bundan sonra Allah’a kalmıştır. Yaptıklarından dolayı onları hesaba çekecek O’dur.”

İBNİ KESİR TEFSİRİ, TEFSÎR ÜL KUR’ÂN İL AZÎM:

 Mücâhid, Katâde, Dahhâk ve Süddî bu âyetin Yahudi ve Hıristi­yanlar hakkında nazil olduğunu söylerler. Avfî’nin îbn Abbâs’tan «Din­lerini parça parça edenler, bölük bölük olanlar yok mu…» ayeti hak­kındaki rivayetine göre; Yahudi ve Hıristiyanlar Muhammed (s.a.) in gönderilmesinden önce ihtilâfa düşmüşler ve parçalanmışlardı. Muham­med (s.a.) gönderilince: «Dinlerini parça parça edenler, bölük bölük olanlar yok mu; senin onlarla hiçbir alâkan yoktur…» ayeti indirildi.

İbn Cerîr der ki: Bana Saîd İbn Amr’ın… Ebu Hüreyre’den riva­yetine göre; Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurmuştur: Muhakkak ki bu ümmet içinde «Dinlerini parça parça edenler, böltik bölük olanlar var­dır. Senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların da seninle hiçbir alâkası yoktur. Onlar, bu ümmetin bid’at şüphe ve sapıklık yolunda olanlarıdır.” Bu hadisin isnadı sahih değildir. Zira hadisin isnadındaki Abbâd İbn Kesîr metruktür. Hadis uydurma olmayıp, Abbâd îbn Ke-sîr’in bu hadisi merfu olarak rivayeti bir vehimdir. Hadisi Süfyân es-Sevrî, Leys İbn Ebu Süleym kanalıyla Ebu Hüreyre’ den rivayet etmiştir ki; Ebu Hüreyre, «Dinlerini parça parça edenler, bölük bölük olanlar yok mu…» ayet-i kerimesi bu ümmet hakkında nazil olmuştur, demiş­tir. Ebu Ümâme’den rivayetle Ebu Gâlib «bölük bölük olanlar» ayetiyle kastedilenler; haricîlerdir, demiştir. Bu görüş, Ebu Ümâme’den merfu olarak rivayet edilmişse de sahih değildir. Şu’be’nin Mücahid kanalıy­la… Ömer’den rivayetine göre Allah Resulü (sa) Hz. Ayşe’ye: «Din­lerini parça parça edenler, bölük bölük olanlar yok mu…» ayeti hak­kında şöyle buyurmuştur: Onlar, bidat ehlidirler. İbn Merdûyeh’in ri­vayet ettiği bu hadis de garip olup, merfu’ olarak rivayeti sahih de­ğildir.

Ayetin zahirinden anlaşıldığına göre; bu ayet, Allah’ın dininden ayrılan ve ona muhalif olan herkes hakkında umumidir. Allah Teâlâ elçisini, hidayetle ve hak din ile Allah’ın dinini bütün dinlere üstün kılmak için göndermiştir. O’nun şeriatı tek olup onda ihtilâf ve ayrılık yoktur. Kim, bu dinde ihtilâfa düşer, arzular ve sapıklıklardan ibaret diğer din sahiplerinde olduğu gibi «bölük bölük olursa»; Allah Teâlâ onların içinde bulunduğu durumdan elçisini temize çıkarmaktadır. Al­lah Teâlâ başka bir ayette şöyle buyurur: «Dinden Nuh’a buyurduğu­nu, size de teşri’ buyurdu. Sana vahyettiğimizi… Dine bağlı kalın ve onda tefrikaya düşmeyin, diye.» (Şûra, 13). Bir hadiste ise şöyle buyurulur: Biz peygamberler topluluğu; baba bir kardeşlerizdir. Dinimiz birdir. İşte bu, Sırat-ı Müstakimdir. Resullerin getirmiş olduğu, tek ve ortağı olmayan Allah’a ibadettir. Din, resullerin şeriatına sarılmaktır. Buna muhalif olan şeyler; sapıklıklar, bilgisizlikler, indî görüşler ve arzulardan ibarettir. Resuller, bunlardan uzak ve temizdirler. Nitekim Allah Teâlâ burada «Senin onlarla hiçbir alâkan yoktur.» buyurmak­tadır.

Allah Teâlâ’nın: «Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra O, ne yaptıklarım kendilerine haber verecektir.» kavli şu sözü gibidir: «Muhakkak ki iman edenler; Yahudiler, Sabiiler, Hristiyanlar, Mecusiler, puta tapanlar arasında kıyamet günü Allah kesin hükmünü vere­cektir.» (Hacc, 17). Sonra Allah Teâlâ, kıyamet günündeki hükmünü ve adâletindeki lütfunu beyan etmeye başlayarak, müteakip ayette şöyle buyuruyor: «Kim bir iyilikle gelirse; ona, onun on katı vardır. Kim de bir kötülükle gelirse; o, ancak misliyle cezalandırılır. Ve onlara haksız­lık edilmez.»

ELMALILI HAMDİ YAZIR TEFSİRİ, Hak Dini Kur’an Dili:

“Muhakkak ki dinlerini parçalayıp ayıranlar, dinin bazı hükümlerini tanıyıp, bazısını tanımayarak parçalayan veya dinlerini gerçek tevhitte toplamayıp, çeşitli emeller, mabutlar, metbular (kendisine uyulan) ve türlü türlü yollarla çatallandıran veya din, insanın iç dünyasına ve ruhuna aittir, dışına ve cismine karışmaz din insanın filan işine hâkim ise de filan işine karışmaz; din başka, millet başkadır, demek gibi bir tavırla dinlerini birçok işlerinden ayıranlar. Hamze ve Kisâî kıraatlerinde okunduğuna göre, bu şekillerden biriyle hak dinlerinden ayrılmaya kalkışanlar; gücünü birlik için değil, ayrılık için harcayanlar ve grup grup olanlar, yani her biri ayrı bir başkana ve başka bir duygu ve isteğe taraftarlık ederek grup grup olup ayrılığa düşenler ki, müşrikler baştan başa böyle oldukları gibi Yahudi ve Hristiyanlar da böyle olmuşlar ve ne yazık ki, Müslümanlar da her düşüş dönemlerinde bu durumlara düşmüşlerdir. Nitekim Peygamberimiz (sav) buyurmuştu ki: “Yahudiler yetmiş bir gruba ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Hıristiyanlar yetmiş iki gruba ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Ümmetim de yetmiş üç gruba ayrılacaktır, birinden başka hepsi cehennemdedir.” “O bir tane kurtulan grup kimlerdir ya Resulullah” sorusuna karşı da: “Onlar benim ve ashabımın üzerinde gittiğimiz yolda gidenlerdir” buyurmuştu. Bundan da anlaşılır ki Yahudilerden bir, Hristiyanlardan bir, Müslümanlardan bir olmak üzere üç kurtulmuş grup (fırka-ı naciye) yoktur. Her zaman için bir kurtulmuş grup vardır ki, o da peygamberin ve ashabının yürüdükleri hak yol ve sıratı müstakim (dosdoğru yol) olan tevhit yolunda yürüyenlerdir. Diğerlerine gelince: Sen onlardan hiçbir şeyde ilgili değilsin. Dinlerini ayıranlar ve grup grup olanların ayrılıklarından, durumlarından ve felaketlerinden ne sorumlusun ne de haklarında Allah’tan bir şey sorup istemeye yetkilisin; ne onların sana tutunmağa ve gittikleri yolu sana isnat etmeye hakları vardır, ne de senin onlara şefaat etmeye yetkin. Onlara yapılacak iş, uygulanacak emir, yalnız Allah’a aittir. Ne yapacağını ancak O bilir. Sonra zamanı gelince O, onlara ne yaptıklarını haber verecektir.”

 

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir