Şeyh Said’in Amacı Neydi?
Resmi İdeoloji; gerçekleri saptırmak ve çarpıtmak üzere bir Resmi Tarih tezi üretmiş ve Türkiye toplumuna dayatmıştır.
Gerçekleri ifade etse bile başka bir teze inanmayı suç saymış ve cezayı mucip olduğunu günümüze kadar hüküm süren örnekleriyle ortaya koymuştur. Devlet kendisini, neyin doğru olduğuna karar verebilecek yegâne merci görerek her konuda hüküm verme hakkı ve yetkisini elinde tutmuştur.
Kurtuluş Savaşının bütün gaye ve hedeflerini İttihatçı bir komplo ile yok sayanlar ihdas ettikleri söz konusu Resmi İdeoloji ile her şeye sil baştan düzen vermeye koyuldular. Bir darbeyle Birinci Meclisi usulsüz şekilde devreden çıkarıp Lozan’ı devasa kayıplarla kabul ettiler.
Savaşı yürüten Müslüman Ahalinin Kurucu İradesi adına en güçlü itiraz Şeyh Said önderliğindeki hareketten geldi. Bu hareketin temel talebi; Kurucu İradenin savaş boyunca geliştirdiği amaç ve hedeflerden sapılmamasıydı. Savaş ve bunca bedel; Din Karşıtlığı ve Irkçılığa dayalı Modern Ulus Devletlerin temsil ettiği “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” a karşı verilmişti. Bizi yok etmek için seferber olmuş bu canavara teslim olmak anlamına gelen Modern Ulus Devlet sistemine geçmek, yok olmakla eşdeğerdi. Maddi manevi bütün varlığını kaybetmekti.
Bu nedenle başvurulan ayaklanmanın gerekçeleri ve amacı hiçbir yoruma gerek kalmaksızın Şeyh Said tarafından şöyle açıklanmıştı:
“Kurulduğu günden beri Dini Mübin’i Ahmedî’nin (sav) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur’an’ın ahkâmına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkâr ettikleri ve Halife-i İslam’ı sürdükleri için, gayrimeşru olan bu idarenin yıkılması, bütün İslâmlar üzerinde farzdır.”(Mehmet Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi)
”Hormek Aşireti reislerinden Halil Veli ve Haydar Ağalara!
Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh. O’na hamd ve minnet olsun ki Rabbani hidayet ile Din-i Mübin-i Ahmedi’yi Mustafa Kemal’in zulmünden kurtarmak için Susar’a hareket edildi. Bu gaza ve cihat mezhep ve tarikat ayrımı gözetilmeden ‘La ilahe illallah Muhammedun Resulullah’ diyen bütün İslam muvahhitleri üzerine farz olduğundan, öteden beri memleketimizde büyük bir gayret ve şecaat sahibi olan Müslüman aşiretinizin ve Şeriat-i Garrayı Ahmediyye’ye ve büyük cihada katılacağınıza itimadım tamdır! Ya eyyuhe’l ensar ! Dinimizi ve namusumuzu bu mülhitlerin ellerinden kurtaralım. Bu dinsiz hükûmet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihat farzdır. ‘Cahidu ve katilu fisebilillahi (Allah yolunda cihat ediniz, savaşınız!) 4 Kanunnusani 1341 Emiru’l Mucahidin Esseyyid Muhammed Said Nakşibendi “ (a.g.e.)
Urfa’daki Milli aşireti reisi Halil Beg’e gönderdiği mektupta:
“Şimdiki hükümet İslam Hilafetini, Saltanatı, Meşihatı İslamiye’yi (Şeyhülislam Makamı) ve ilim medreselerini ilga etmiş. Evkaf Nezaretini [Vakıflar Bakanlığı] kâfirlik maarifine ilca etmiş (çevirmiş), kadınlık mesturunu (örtü) kaldırmış, zinayı ve içki içilmesini, kadınların yabancılarla dans yapmasını mubah kılmış. Bu gibi fuhşiyata mahsus mesela dans salonu, tiyatro, sinema, bar ve umumhane gibi geniş binalar inşa etmişler. Allah ve
Resulünün dini olan dinimizle istihzada bulunmuşlar, onların namına olarak ahkâmı İslamiyeyi tahkir ve İslamiyet’in esaslarını değiştirmişler, erkânı sarsmışlar, dine karşı ve din erbabına karşı ilan-ı harp eylemişler. Allah ü Teâlâ Din ve Şeriatın intikamını almaya başlamıştır. Himmetinizden muavenet talebinde bulunuyorum, bütün aşiretlerinize bildiriniz.” (httpsss://zazaki.de/turkce/makaleler/SeyhSaid_Ayaklanmasi.pdf)
Hiçbir beyanında bu çerçevenin dışına çıktığını ortaya koyan herhangi bir bilgi ve belgeye rastlamak mümkün olmamıştır. Böyle olmasına karşılık devleti yönetenler; başından beri destek bulmak amacıyla içeride ve dışarıda Şeyh Said Hareketini farklı tanıtma gayretine girdiler. Dinî (irticai) bir kalkışma olduğunu özellikle Batılı devletler nezdinde özenle işlediler. İçeride ise; Şeyh Said’in bağımsız bir Kürdistan kurmak için ayaklandığı propagandası yaparak hem Müslüman Türk halkını aldattılar hem de Kürt düşmanlığını yaydılar.
Şeyh Said, İslam’ın egemen olduğu bir yerde herkes gibi Kürtlerin Haklarının gasp edilemeyeceğini elbette biliyordu. Ulus Devletin Din Karşıtlığına karşı çıkarken aynı zamanda Kürtlere karşı yapılan ırkçılıkla mücadele ettiğinin de farkındaydı.
Şeyh Said ve arkadaşlarının idam kararını veren Şark İstiklal Mahkemesi ise, iki iddiaya birlikte yer vererek devletin politikasını kayda geçirmiştir:
“Güya dini ve şer’i ve fakat her halde müstakil bir Kürdistan Hükümeti teşkil ve te’sis eylemek emel ve maksadı ile Hükümet-i Cumhuriyye aleyhine fiilen, müsellehan kıyam eyledikleri iddiasıyla maznunu aleyhim olup mevkuf bulunan Hınıs kasabasında mukim ve bilvasıta ticaretle müştagil 61 yaşında Palu’lu Şeyh Mehmed Said Nakşibendî bin Şeyh Mahmud ve -diğerlerinin- İDAMLARINA ve “bilcümle tekâya ve zevayânın sed ve bend ve ilgâsına vicahen ve müttefikan karar verildi. (Mahmut Akyürekli, Şark İstiklal Mahkemesi Kararları, 1. Cilt, S. 352-354. Nubihar Y.)
02.12.14