Siyasetin Temel Sorunları 2
KÜRESEL KUŞATMA ………
Egemen seküler sistem; felsefi, zihinsel, kültürel, ekonomik, askeri, sosyal ve benzeri tüm alanları oluşturduğu sınırsız güçle kuşatma altında tutmaktadır. Temel konular başta olmak üzere tüm alanlarda ürettiği kavramlarla yönlendirici bir tahakküm kurmuş bulunmaktadır. Özgür, alternatif, farklı ve bağımsız düşünceyi yoğun bir baskı altında tutarak gelişimini engellemektedir. En küçük bir muhalif sızmaya bile izin vermemekte, kazara ortaya çıkan muhalif düşünce ve hareketleri manipüle ederek kontrolü altına almakta ya da ortadan kaldırmaktadır.
Küreselleşme adıyla anılmakta olan bu kuşatma süreci, insanın mahremine varıncaya kadar hızla her alanı denetim altına alan merkezi bir otoriteye dönüşmüştür. Devlet gibi geleneksel yönetim biçimlerini ve sınırları etkisizleştiren, anlamsızlaştıran bu süreci en iyi anlatan “Dijital Faşizm” kavramıdır denilebilir. Dolaşıma yeni girmiş olan bu ifadenin çağrışımları durumu oldukça etkili biçimde tasvir etmektedir.
İnternete bağlı olarak devasa güçler haline gelen Facebook, Twitter, İnstagram gibi sosyal medya mecraları ve google benzeri oluşumları artık hiçbir güç durduramamaktadır. Uydu üzerinden bağlantı kurmaya hazırlanan internet yayınları bundan böyle hiçbir gücün denetimine tabi olmayacaktır. Giderek milli sınırlar ve kuruluşlar hızla anlamını yitirmektedir.
Bu küresel kuşatma; dindışı/seküler düşünceyi temel alan kavramları doğal, bilimsel ve tek seçenek olarak dayatarak Müslüman zihinlerin bile özgün düşünce ve kavramlarından uzaklaşmalarını sağlamakta ve kendine mahkûm etmektedir. Zihinsel kargaşa ve çelişkilerle sistematik ve bütünlüklü dini düşünceyi baltalamakta, parçalamaktadır. Müslümanlarla birlikte tüm inanç grupları; terör, evrim, eşitlik, laiklik, ekonomi, milliyetçilik, devlet, bilim, kalkınma, haklar, hümanizm, akılcılık, siyasal İslam, köktendincilik ve benzeri içi seküler yaklaşımla doldurulmuş sayısız kavramla kendilerini ifade etme yanlışına düşmektedirler. Karşıt düşünceyi sahiplenme anlamına gelen bu tutum iç çelişkilere ve zihinsel kargaşaya düşerek iradeli ve kararlı durmayı engellemekte, kimliksizliği dayatmaktadır. Her türlü düşünce ve hareketi yönlendirmekte, denetim altına tutmakta, bağlamından koparmakta ve yozlaştırmaktadır.
Ne yazık ki; dünyanın çeşitli yerlerinde, temel farklılıklar taşıması gereken İslami Hareketler ile İslamcı iktidarların bu kuşatmayı yarmak için yeterli çabayı ortaya koydukları söylenemez. Temel aldıkları kavramlar, ileri sürdükleri düşünceler, öneriler ve programlar İslam kaynaklarından alınmış bağımsız ve özgün bir niteliğe sahip değildir. Dahası, eklektik bir yol izledikleri için yozlaşmaya, sapmaya zemin oluşturdular. Tek örnekten hareketle konuyu bütün çıplaklığıyla görmek mümkündür. Sadece en temel farkları taşıması gereken Eğitim-Öğretim örneği ile ilgili şu soru her şeyi anlamaya ve ortaya sermeye yeter niteliktedir:
Müslümanlar, şekil ve içerik bakımından mevcut egemen paradigmanın kodlarını taşımayan nasıl bir Eğitim-Öğretim sistemi öneriyorlar?
Dünya üzerinde buna net cevap verebilmiş bir İslamî hareket, ya da İslamcı siyaset vardır demek neredeyse imkansız! Dahası, çeşitli ülkelerde iktidar deneyimi yaşamış olan Müslümanların uyguladıkları farklı bir modele rastlamak da şimdiye kadar mümkün olmadı. Yaptıkları, seküler sistemin içine bir takım dinî unsurlar eklemekten ibaret! Türkiye’de tarih, edebiyat, felsefe, coğrafya; hatta fen bilimleri bile din karşıtı bir ideolojiyi yansıtırken okullara siyer dersi monte etmek gibi. Din dersi bile seküler yaklaşımın dine bakışına göre anlatılmaktadır.
Aynı soruları; anayasal düzen, hukuk, ekonomi, ahlak, bir arada yaşama, din devlet i̇lişkileri, siyaset-seçimler, ırklar-diller, kadın ve aile, silahlanma, sivil toplum, açlık-yoksulluk-gelir adaletsizliği, kentleşme-yerel yönetimler ve benzeri alanlar için sorduğumuzda da farklı bir sonuçla karşılaşamıyoruz.
Buradan maksada varılamayacağı çok açık değil mi?