Sömürü Aracı Olarak Darbeler

 

 

Sömürüyü amaç olarak belirlemiş maddi medeniyetin ürettiği kültür, dünyaya egemen olmayı vazgeçilmez bir amaç haline getirmiştir. Bunu gerçekleştirmek arzusuyla bütün yolları meşru sayan Batılı güçler, on beşinci yüzyıldan beri yeryüzünde kurmak istedikleri sömürgeci hegemonya için savaş, dayatma, zulüm, işgal, öldürme, soykırım, asimilasyon ve benzer uygulamalara ayrı ayrı veya birlikte başvurmuşlardır. Bunun örneklerini, tarih içinde ve günümüzde Dünyanın hemen her bölgesinde görmek mümkündür.

 

Küresel güçlerin son yıllarda gerçekleştirdiği iki işgal ilginç bir şekilde bu tezin doğruluğunu ortaya sermektedir. Afganistan, geleneksel toplum yapısını korumak ve küresel şirketlere pazar olmamak için direndiğinden işgal edilerek ağır bedeller ödemeye mahkum edilmiştir. Öte yandan sömürgeci güçler yararına ülkesini yöneten Saddam, daha sonra kontrolden çıktığı ve kendi başına hareket etmeye yeltendiği için Irak işgal edilmiş ve kendisi de ortadan kaldırılmıştır.

 

Sömürgecilik, tarihte, toplumların haysiyet ve onurunun istila yoluyla çiğnenmesi sonucunda elde edilen olumsuz tecrübelerin tekrar edilmesi olarak tanımlanabilir. Mısır, Makedon, Pers ve Roma İmparatorluklarının köleci düzeninin modern çizgilerle yeniden hortlatılması şeklinde tasvir edilebilir.  ‘Coğrafi Keşifler’ başlıklı sömürgeci operasyonlardan sonra ortaya çıkan Portekiz, İspanyol, İngiliz, Fransız ve Amerikan sömürgeci devletleri, anılan tarihî güçlerin izdüşümüdür. Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler gibi büyüleyici argümanların arkasına saklanmış ve dünyanın üçte ikisini hegemonyasına mahkûm etmiş çağdaş devletler ise, birer modern Roma veya Makedon İmparatorluğundan başka bir şey değildir.

 

Sömürü için işgalin tek başına kullanıldığı tarih dönemlerine karşılık modern zamanlarda darbeler önem kazanmıştır. Ulusçuluğu besleyen modernite; kaba gücü (hard power) temsil eden işgal ve darbeleri, vazgeçilmez biçimde sömürü düzenini pekiştirmenin en etkili araçları olarak kullanılagelmiştir. Buna karşılık sömürünün yeni dönemde sosyal olaylardan yararlanılarak gerçekleştirilmesini sağlayan akım olarak postmodernizm, bambaşka bir araç kullanmaya yönelmiştir. Bu, gücü kutsayan geçmişin yeni yüzü olarak karşımıza çıkan yumuşak güçtür (soft power).

 

Bizdeki darbeler de sömürüyü amaç edinmiş küresel hegemonyaya hizmet etmek üzere tasarlanmış ve hayata geçirilmiştir. Araç olarak da kaba güce, yani askeri yöntemlere başvurulmuştur.

Birinci Meclis’in tasfiyesi ve Ulus Devletin kurulması ile sonuçlanan ilk darbe; Batılı sömürgeci güçler tarafından Lozan’da alınan kararları uygulayabilmek amacıyla planlanmıştır. Bunda toplumun iradesi yok sayılmış buna karşılık masanın karşı tarafındakilerin istekleri belirleyici olmuştur. Bu durum, dolaylı da olsa ülkenin sömürgeleştirilmesi anlamına gelmektedir.

Diğer darbelerin,  ‘Lozan Düzeni’ni sürdürmek ve tahkim etmek üzere, yani sömürü düzeninin devamı için tasarlandığını biliyoruz. Bunun yanında, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin yeni küresel sömürü aracı olarak neoliberal politikalara kapı araladığına şahit olduk.

 

Askeri vesayetin gücünü kaybetmesiyle birlikte, bundan böyle darbe yapılamayacağı hususu yaygın bir kanaate dönüşmektedir. Bunun doğru bir öngörü olduğu düşünülebilir. Ancak askeri yöntemlerle yapılamaması, başka araçlarla yapılamayacağı anlamı taşımaz. Küreselleşme dalgasına paralel olarak sömürü düzeni yeni araçlara ve yöntemlere yönelmiş bulunmaktadır.

 

Askeri güçle yapılan klasik darbeler bir yandan güçlü bir araç olarak kullanılmaya devam etmektedir. Bunun yanında, küresel algıya paralel olacak biçimde; demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin paravan olarak kullanıldığı, askeri darbelerle aynı sonuçları üreten, ince ayarlı postmodern uygulamalar araçsallaştırılmaktadır.

 

Modernleşmenin ulus devlet sınırlarını baz alan tek tipleştirici karakterinin, küreselleşmeyle daha ileri boyutlara ve bütün yeryüzüne yayılması amaçlanmaktadır. Sömürü düzeninin yeni yüzü olan Küreselleşmenin hedefi bir merkezden her şeyin yönetilmesidir. Ekonomi, kültür, din, ahlak, tüketim, siyaset, kılık kıyafet, yaşam biçimi, kadın erkek ilişkisi, aile yapısı, gıda, kısaca bütün alanlar kapsam içindedir.

 

“Bugün bütün dünya “tek bir ekonomik sisteme” sahip./ Komünist Çin’den kapitalist Amerika’ya kadar bütün ülkeler aynı ekonomik sistemin içerisinde, aynı sistemin kurallarına göre hareket ediyor./ Bütün dünya “tek bir pazar” halinde./ Herkes malını orada satıyor, herkes malını oradan alıyor./ Ekonomi böyle bütünleştiğinde, “idari yapıların” da bütünleşmesi kaçınılmazdır./ Hiç kimse bu sistemi tek başına bozacak bir yöntem izleyemez./ İzlemeye kalktığında mutlaka bir belayla karşılaşır.”(A.Altan: Savaş Rüzgarları-Taraf)

 

‘Karşılaşacağı bela’, işgal değilse; silahsız, üniformasız askerlerin soft power’la yapacağı darbeden başka bir şey olmasa gerektir. Dünya örneklerle dolu: Soros’un kadife devrimleri. Türkiye’de Kemal Derviş, Yunanistan’da Lucas Papademos ve İtalya’da Mario Motti, Afganistan’da Karzai ile yürütülen küresel müdahale modelleri. Trilateral Komisyon ve Bilderberg ve benzeri gizli örgütlerin çalışmaları.

 

Sömürü düzeninin ve darbeci mantığın eski ve yeni yüzüyle sürdürüldüğü ve yeryüzünün bozgunculukla/fesatla yönetileceğini Kur’an bize bildiriyor: “Ancak hakimiyeti eline alır almaz yeryüzünde fesat çıkarmaya, ürünü (ekonomi) ve nesli (sosyal düzeni/özgürlüğü) yok etmeye çalışır. Allah fesadı sevmez.”  (Kuran: 2/205)

12.04.2012          

 

Hits: 46

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir