Şiddetli baskı gören İslam’a bağlı kesim, genel olarak baskılara direnmeyi değil, dar alanda tepki ve öfke biriktirmeyi yeğledi. Bu tercih, onları; saklı tutmaya zorlandıkları görüş, düşünce ve inançlarını, toplum önünde üstü örtülü biçimde ve imalarla ifade etmeye yöneltti. Yani; riski en düşük oranda tutarak, açıktan çatışmaya girmeyerek, iddialarını erteleyerek, hatta taviz vererek hedeflerini gerçekleştirmeyi tasarladılar. Böylece, çareyi sistemle uzlaşmada gören bir yol-yöntem ürettiler, ya da buna zemin oluşturdular. İslami çalışmalarda bulunmak isteyen kişiler ile cemaatler, tarikatlar, vakıflar, dernekler, partiler ve benzeri örgütlü grupların büyük çoğunluğu bu yöntemde karar kıldı.
Bunu, temel kaynakların belirlediği ilkelerden çok dönemsel şartların zorluklarını dikkate alan geçici bir çözüm olarak benimsediler. Başlangıçta, baskılar dayanılır hale gelince terk etmeyi hedeflediler. Ama zamanla bu bakış değişti, geçici olan kalıcı hale geldi ve tek seçeneğe dönüştü.
Bu zihinsel yaklaşımın geçerli sayıldığı bir dönemde, siyaset alanında İslami kesimi heyecanlandıran bir gelişme oldu. Devlet tarafından dışlanan bu kesim, ellerinden baskıyla alındığına inandıkları yönetimi ele geçirme hayalleri kurmaya başladı. Ehveni şer gibi temelsiz görüşlerle sağcı partilere payanda haline getirilmekten kurtulup kendi partilerine kavuşacaklardı. Cumhuriyet tarihinde meydana gelmiş en önemli gelişmelerden biri gerçekleşiyordu. Müslümanlar ilk defa doğrudan siyasete müdahale imkânı bulacaklardı.
Erbakan Hoca, bir grup arkadaşıyla, özel ortamlarda İslam’ın kamufle edilmiş adı olduğunu yaydığı Millî Görüş ve Adil Düzen söylemleriyle toplumun önüne çıktı. Gördüğü hatırı sayılır destekle ciddi oy oranlarına ulaştı ve iktidarlara ortak oldu. Ortaya attığı kalkınma projeleri, çözüm önerileri, ağır sanayi gibi hamleleri ülkenin gündemini değiştirdi. O zamana kadar çeşitli şekillerde yaftalanan, küçümsenen, hatta aşağılanan dindar kesim saygı görmeye ve özgüven kazanmaya başladı. İlh…
Ancak Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Millî Görüş partileri laikliğe aykırı olduğu savıyla birkaç kez kapatıldı. Ama her defasında farklı adlarla yeniden kuruldu:
Milli Nizam Partisi: 26 Ocak 1970 – 20 Mayıs 1971
Millî Selamet Partisi: 11 Ekim 1972 – 12 Eylül 1980
Refah Partisi: 19 Temmuz 1983 – 16 Ocak 1998
Fazilet Partisi: 17 Aralık 1997 – 22 Haziran 2001
Halen faal olan iki partiden Saadet Partisi 20 Temmuz 2001’de, Yeniden Refah Partisi 23 Kasım 2018’de kuruldu.
Çalışmalarını sürdürmekte olan Millî Görüş partileri güçlü ve yılmayan bir liderlik sergileyen Necmettin Erbakan’dan sonra, eski gücünü ve etkinliğini yakalayamadı. On yılı aşkın bir süreden beri siyaset sahnesinde yer alan Saadet Partisi, çeşitli çalkantılardan geçerek bugüne geldi. Erbakan Hoca’nın oğlu, babasının mirasçısı olarak liderliğin kendisinde olması gerektiğini ileri sürerek ayrı bir parti kurdu.
İki parti de beklenen gücü ve performansı yakalamaktan oldukça uzak bir konumda bulunuyor. Sayılabilecek birçok sorunla açıklanabilecek bu durumun en önemli nedeninin pratiği de şekillendiren siyaset teorisindeki tıkanma olduğu söylenebilir. Bu yönüyle konu iki gurupta ele alınabilir:
Birincisi; anılan geçici yöntemin sürdürülmesi ve İslam’ın siyaset teorisinin gerektirdiği açılımların gerçekleştirilmemesi. Siyasetin hastalıklı yapısının sonucu olan inanç ve düşüncelerin arkasında durulmaması yanında rahat ve korkuya dayalı anlayışın yansıması olarak risk almaktan ve bedel ödemekten kaçınılması…
İkincisi; ülkenin önde gelen sorunlarına yönelik belirsizlik ve ilgisizliğe dayalı politikalar ya da politikasızlık…
(Devam edecek)