NOTLAR

 

16 Eylül 2023

Güç ve imkân varsa adaleti gerçekleştirmek, yoksa çabalamak farzdır. Zulme karşı çıkmak farzdır. Zina, sömürü, zulüm, yalan, iftira vb. haramdır. Irkçılık haramdır. Emir ve yasaklar tadat edilse, Dinin insanlığın hayrına olan bir düzen kurulmasını zorunlu/farz kıldığı görülür. Zinanın kötü olduğunu beşeri hukuk da kabul ediyor ama engelleyici bir hüküm koymuyor. Dine göre sömürgecilik haramdır ama engellemek şöyle dursun beşeri sistem binasını sömürü üzerine kurmuş bulunuyor. Afrika’nın ham madde kaynaklarına el koymak zulüm, hırsızlık, talandır ve İslam’a göre haramdır. Ama fiili işleyenlerin hukukunda her hangi bir yasaklama yoktur, hatta teşvik vardır. Müslümanlar da yapsa İslam’a aykırı hareket etmiş olur ve cezayı muciptir. Tüketim, yani israf haramdır ama modern ekonominin temellerindendir ve teşvik edilmesi şarttır. Vahiy ile beşer zihni arasındaki temel ayrışmayı anlatan bu örnekleri derleyerek ortaya koymak hem bizim hem insanlığın hayrınadır.

 

2 Eylül 2023

İslam’a göre aynı inançlara bağlı olanların oluşturduğu grup, yani, Müslümanlar bir cemaattir. İslam’ın iki temel kaynağı da çok sayıda ifade ve işaretle bunu hem emretmekte hem teyit etmektedir. Buna rağmen, kendilerini cemaat olarak niteleyen çok sayıda birbirinden farklı grup bulunmaktadır. ‘Müslümanlar bir cemaattir’ ilkesi, karşılığı olmayan sözün ötesinde bir anlam ifade etmez hale gelmiştir. Bunun Kitap ve Sünnetle tezat teşkil eden bir durum olduğu ortadadır. Müslümanların tümünü içine alan İslam Cemaati için çalışmaya gerek duymayan gruplar, cemaat içinde ikinci bir cemaatin güçlenip büyümesi için gayret göstermektedirler. Böylece, büyük İslam Cemaatinin oluşması ve güçlenmesi tali bir hedef haline gelmektedir. Grupların tümü, ortak amaca hizmet ettiklerini ve zamanla birlikte olacaklarını ileri sürmektedirler. Fakat büyüdükçe bölünüyorlar ve birbirleriyle rekabete girişiyorlar. Aynı ekolun mirasçısı olduklarını iddia eden ve aynı ismi taşıyan birçok grup birlikte faaliyet göstermek şöyle dursun, aralarına soğuk duvarlar örerek birbirleriyle görüşmekten bile uzak duruyorlar. Grupların arasında aşılmaz duvarlar örülmüş bulunmaktadır. İddiaların aksine; ayrılık ve ihtilaf artarken dünyevileşmeyi besleyen büyüme en önemli hedef haline gelmektedir. Ne yazık ki; Müslümanların, adalete aç olan insanlığın derdine deva olacak İslam Cemaatini oluşturmak gibi hayati değerde bir hedef gündemlerinde yer almamaktadır.

 

29 Ağustos 2023

VAHDETTİN TARAFINDAN GÖREVLENDİRİLEN ve HİLAFETE BAĞLILIĞINI HER FIRSATTA İFADE EDEN MUSTAFA KEMAL’İN İZLDEĞİ SİYASETİ ANLAMAK İÇİN MAZHAR MÜFİT KANSU’nun “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber (I.Cilt)” KİTABINDAN İLGİNÇ BİR BÖLÜM: 7 – 8 Temmuz 1919. Sabaha karşı. Tarihi sayfanın üzerine yazdığımı görünce : – Pekala. . yaz !. Diyerek devam etti : – Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz münasebetiyle söylemiştim. Bu bir. İki : Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. Üç : Tesettür kalkacaktır. Dört : Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir. Bu anda gayri ihtiyari kalem elimden düştü. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu gözlerin bir takılışta birbirine çok şey anlatan konuşuşuydu. var. Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çekinmezdim. – Neden durakladın ? Deyince : – Darılma amma Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız Dedim, gülerek : – Bunu zaman tayin eder. Sen yaz .. Dedi. Yazmaya devam ettim : – Beş : Latin hurufu kabul edilecek. – Paşam kafi .. kafi .. Dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile : – Cumhuriyet ilanına muvaffak olalım da üst tarafı yeter!

 

24 Ağustos 2023

Örnek ve model alınması emredilen peygamberlerin hiç biri, içinde yaşadığı topluma tabi olmamıştır. İlahi yasalara göre, hem bireysel hem toplumsal değişimi hedeflemişlerdir. İslam’ın dünyadaki en önemli hedefi, yalnız Müslümanlar için değil, tüm insanlar için adalettir. Peygamberlerin kullandıkları temel metot tebliğ/uyarma/hatırlatma olup çatışma değildir. Ancak görev yapmaları engellendiğinde veya saldırıya uğradıklarında çatışmaya girmekten de geri durmamışlardır. Kuran’da en fazla yer verilen Hz Musa ve Hz Muhammed’in (as) hayatı dikkate alındığında bu gerçeği çok açık biçimde görebiliriz. Hem peygamberler, hem din dışı sistemler bakımından risk almadan, bedel ödemeden değişimin gerçekleştiği bir vakayı hem Kuran, hem beşeri tarih kaydetmemiştir. Günümüz Müslümanları arasında olduğu gibi rahat ve korkuyu esas alan bir mücadelenin hedeflerini gerçekleştirmesi mümkün değildir.

 

21 Ağustos 2023

Mevcut ırkçı politikalarda bir değişikliğe gidilmesi Cumhurbaşkanı Yardımcısının Diyarbakır gezisini anlamlı hale getirirdi. Ancak beklentiyi karşılayacak en küçük bir işaret verilmedi. Medrese alimleri ile yaptığı toplantıda da bilindik cümleler dışında yeni bir şey yoktu. Anlaşılan Kürt meselesinde ve İnançlar konusundaki politikalar aynen devam edecek.

 

18 Ağustos 2023

KRİTİK BİR SORU Tüm alanların şekillenmesinde belki de en büyük paya sahip olan siyasette en çok hangi kesimin düşünceleri kısıtlanıyor/engelleniyor? Başka bir deyişle, Türkiye siyasetinde yer almayan siyasal düşünce bunlardan hangisidir? Sosyalizm Liberalizm Sosyal Demokrasi Faşizm Milliyetçilik İslam

 

8 Ağustos 2023

Kimi sol çevrelerin bilinçaltı 19.yüzyılın çağını doldurmuş düşünce ve kavramları ile işlediğinden olsa gerek gerçekleri görmekte zorlanıyor ve çelişkilerden kurtulamıyorlar. Solun en büyük iki çelişkisinden biri; seküler düşünceye bağlı olduğu halde, aynı düşüncenin dünyayı şekillendiren liberal kapitalist versiyonuna alternatif olduklarını ısrarla iddia etmeleridir. İkincisi; etno seküler ve liberal kapitalist ulus devlet uygulamaları ile dini çıkarı için kullananların suçunu İslam’a yüklemeleridir.

 

7 Ağustos 2023

insanların birbirine eşit olduğunu, kimsenin kimseye üstünlüğü olmadığını hükme bağlayan İslam’ın mensupları bile kimi kişilere kutsallık yakıştırma yanılgısına düşmüşlerdir. Adeta kast sistemindeki sınıfları andırır ayrımlara girmişlerdir: Şeyh-mürit, üstat-talebe, yöneten-yönetilen, zengin-yoksul gibi sıfatlarla anılan kesimlerin güçlülerini üstün, diğerlerini alt kategoride görmüşlerdir. Sözgelimi; şeyh, üst insan ve kutsal, mürit ise, sıradan ve varlığını şeyhin arzularına adayan kişidir. Benzer bir ilişki biçimi; yönetici ile yönetilen, zengin ile yoksul ilişkilerinde de gözlemlenmektedir. Dindışı alanda da kutsallaştırılan pek çok örnek bulunmaktadır: Bilim, cumhuriyet, demokrasi, teknoloji, ordu, güç, para, modernlik, çağdaşlık, devlet, vatan, millet, milliyetçilik vb.

 

4 Ağustos 2023

İslam; üstünlüğün tek ölçüsünün takva olduğunu ve insanların bunu ölçemeyeceği, dolayısıyla kimin takva sahibi olduğunun bilinemeyeceğini ortaya koymuştur. Üstelik Hz. Peygamber bile ‘ben de sizin gibi bir beşerim’ diyerek üstünlüğü reddetmiştir. Buna rağmen, bir takım kişilere, zorlama yorumlarla İslam’da yeri olmayan sıfatlar yakıştırılmıştır. Dayandığı nefis tezkiyesi, züht ve takva dikkate alındığında bu davranışlardan en çok tasavvuf bağlılarının kaçınması beklenirken uygulamada bu ilkelere en çok onların aykırı davrandığı görülmektedir. Öyle ki, bağlı oldukları ekolun önderini ve ritüellerini kutsayarak, İslam’a aykırı davranmaktadırlar. Kişiler, kullanmak zorunda oldukları akıl ve iradelerini onlara teslim etmektedirler. Oysa her Müslüman, İslam’ın hükümlerini bizzat yerine getirmekle yükümlüdür (mükellef) ve tüm davranışlarından kendisi sorumludur. Dolayısıyla aklını ve iradesini kimseye teslim etmeden kullanmak zorundadır. Bunun için de İslam’ın ana iskeletini oluşturan farzları ve haramları hem bilmek hem yerine getirmekle yükümlüdür.

 

31 Temmuz 2023

Kurtuluş savaşının Osmanlı devletini devam ettirmek anlamı taşıyan Hilafet ve saltanatı kurtarmak için yapıldığı ile ilgili birçok belge bulunmaktadır. Lozan ise, bu amacı tümüyle reddeden bir ulus devletin kuruluşunun kaynağıdır

 

26 Temmuz 2023

LOZAN NEDİR? Kritik sorular: İkisi de Misakı Millinin tavizsiz savunucusu olduğuna göre biri diğerini neden tasfiye etti? Meclisin çoğunluğu Ali Şükrü Bey’in cenazesi için Trabzon’a gittiği halde Mustafa Kemal ve arkadaşları cenazeye neden katılmadı? Milletvekilleri cenaze için Trabzon’dayken Kurucu Birinci Meclis Mustafa Kemal’in talimatıyla hem de usulsüz bir şekilde neden tasfiye edildi? Birinci Meclis’in feshedildiği 16 Nisan 1923’ten bir hafta sonra 23 Nisan 1923’te henüz yeni meclis seçimleri yapılmamışken Lozan heyeti alelacele görüşmelere meclis kararı olmadan neden döndü? Birinci Meclisin Misakı Milliye uymadığı ve birçok taviz barındırdığı gerekçesiyle reddettiği Lozan Anlaşması neden kabul edildi? Elde kalan 783.562 km² topraklara karşılık; Kürdistan’dan(Bugünkü Kuzey Irak ve Kuzey Suriye) 392.000 km², Batum’dan 64,9 km², Nahcivan’dan 5.502,73 km2, Batı Trakya’dan 8.578 km², Kıbrıs’tan 9.251 km² ve Ege Adaları ile birlikte toplam 500.000 km2 civarında toprak neden terk edildi? Ayrıca ele alınması gereken birçok alanla ilgili hayati önem taşıyan kayıplar neden kabul edildi? Türkiye savaşın galibi olarak masaya oturmuşsa bu tavizler neden verildi? Misakı Millinin “İslam Hilafet ve Saltanat Merkezi ve Osmanlı hükümet merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak ( korunmuş ) olmalıdır” maddesine rağmen İstanbul’da İngiliz işgali sürüyorken savaşın bittiğinden ve galibiyetten söz edilebilir mi? Bu şartlarda Lozan anlaşmasının bağımsız bir iradeyle imzalanması mümkün müdür? https://mehmetalkis.com/lozan-nedir-5/

 

21 Temmuz 2023

Hemsehrilerimizden Fasih Ceylan,Muhittin Ceylan,Muzaffer Ceylan ve Selahattin Ceylan in Anneleri ve Orhan Ercetin ve Mehmet Alkış’ın kayinvalidesi vefat etmistir.Cenazesi bugun Sireci Camisinde kilinacak Ogle namazina muteakip kaldirilacaktir.Taziyesi Merinos Camisi Taziye evinde yapilacaktir.Irt.Tel. Fasih Ceylan (0533 686 1077) Tum hemesehrilerimize duyurulur. Merhumeye Allah tan rahmet ailesine bassagligi dilerim.Marev Yonetim Kurulu adina Baskan Abdulkerim Arslan

 

16 Temmuz 2023

2021’DE YAYINLANAN BİR RAPORA GÖRE KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN PARASAL BEDELİ 3 TRİLYON DOLAR GÜNÜMÜZDE RAKAM İKİYE KATLANMIŞ OLMALI RAPORUN SONUÇ ve DEĞERLENDİRME BÖLÜMÜ: Devletin Kürt sorununun dibindeki siyasi faktörü atlaması ve PKK’yı salt bir şiddet-terör örgütü olarak tanımlayıp beslendiği sosyal-siyasal zemini görmezden gelerek PKK ile mücadelesini askeri yöntemlerle kazanabileceğini zannetmesinin, sonuç olarak, Kürtler arasındaki PKK sempatisinin ve desteğinin tedrici şekilde artmasına yol açtığını söylemek yanlış olmayacaktır. Hiçbir devlet silah kullanan illegal bir örgüte müsamaha göstermez. Ancak devlet güçlerinin, PKK’ya karşı yürüttükleri mücadelede zaman zaman hukuk dışına çıkıp meşruiyet çizgisini defalarca aştığı bilinmektedir. Devletin Kürt vatandaşları PKK militanları ile özdeşleştiren toptancı ve genellemeci uygulamaları, vatandaşların evlerinden zorla çıkarılmaları ve köylerin yakılması, güvenlik güçlerinin hukuksuzluk yaptığı durumlarda devletin haksızlıkları telafi konusundaki isteksizliği ve yavaşlığı, devlet kurumlarının ve yargının hukuksuz eylemleri tespit edilen devlet görevlilerine karşı müsamahakâr tutumu gibi durum ve uygulamalar, PKK’ya mesafeli Kürt kitleler nezdinde dahi “devlet şiddeti” ile “örgüt şiddeti”ni eşitlemiş, PKK’ya bir ölçüde meşruiyet atfedilmesine yol açmıştır. Resmi … https://mehmetalkis.com/kurt-sorununda-cozumsuzlugun-bedeli-3-trilyon-dolar/

 

14 Temmuz 2023

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

Müslümanlar Bir Cemaat Değil mi? Cemaat, sadece Din’e ve Müslüman toplumlara ait bir kavram olmayıp sosyolojik bir vakadır. İster dinî karakterli olsun, ister olmasın, cemaat olarak nitelendirilebilecek yapılara bütün toplumlarda rastlamak mümkündür. İnançları farklı olan toplumlarda birbirine benzer yapıda cemaatler görmek de son derece olağandır. Cemaatin var olma gerekçesi; insanın sosyal bir varlık olması, paylaşma içgüdüsüne sahip bulunması ve hayatta gerçekleştirme arzusu duyduğu bir takım amaçlar taşımasıdır. Her insanın sahip olduğu doğal özelliklerin, bir dine, inanca bağlı olanlarda da bulunmasından daha doğal bir şey olamaz. Grup aidiyeti veya mensubiyeti de denilebilecek bu ilişki biçimi aslında dinî bir yönlendirmeden çok, beşeri bir yönelimdir. Toplumsal ortamda kişinin sosyal ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir. Statü, çıkar, özgüven, kendini ifade etme, paylaşma gibi istek ve arzular grup (cemaat) içinde bulunmayla gerçekleşebilmektedir. Günümüzde topluluk, grup, halk, kitle gibi anlamlarda kullanılan cemaat kavramına İslam’ın temel kaynaklarında aynı adla rastlanmamaktadır. Kelime anlamı topluluk olan cemaat, daha çok birlikte namaz kılmayla ilgili bir ifade olarak kullanılmıştır. Uygulamaları ile Müslümanlara yol gösteren Peygamber(as) dönemine baktığımızda da cemaat denilebilecek ayrı grupların varlığına şahit olamıyoruz. O’nun döneminde her Müslüman hem bütünün kopmaz, ayrılmaz parçasıdır; hem de son derece güçlü bağımsız bir şahsiyettir. Zaten Kuran, her insanı doğrudan muhatap alarak bu çerçeveye uygun, hem toplumsal, hem bireysel bir kimlik edinmeye; sorumlu ve mükellef davranmaya yöneltir. Mükellef olmak; akıl ve irade sahibi olarak, araya herhangi bir vasıta koymaksızın doğrudan Din’e muhatap olmaktır. Aklını ve iradesini kullanmayan veya başkalarının yönetimine terk eden, mükellef gibi davranmış olmaz. Oysa yalnız deliler ve çocuklar bu konuda istisna olarak kabul edilmiştir. Özgürlüğü elinden alınmış köleler ile hayati tehlike içinde bulunanlar geçici bir süre bazı yükümlülüklerden muaf tutulurlar. Özgür, irade ve akıl sahibi kişiler ise onlar gibi davranamazlar. Din adına bile olsa aklını ve iradesini hiçbir otoriteye teslim edemezler. Din’in istediği Müslüman tipi bu formülasyonda ifadesini bulduğu içindir ki; Din’in içinde -iş bölümü ile karıştırmamak gerekir- farklı cemaatlerin olmasına ihtiyaç da, gerek de, izin de yoktur. Çünkü Din’in mensupları, yani Müslümanlar bir cemaattir. Bir grup aidiyeti aranacaksa, Müslümanların oluşturduğu cemaat içinde bulunmak yeterlidir. Din; kişinin, grup aidiyetini teslimiyete dönüştürmeden toplum içinde yer almasını, sosyalleşmesini ve bu alanda ihtiyaçlarını karşılamasına yönelik tedbir ve mekanizmalara sahiptir. Bunların başında temel kurum olarak cami bulunmaktadır. Günümüzde işlevinden uzaklaşmış, misyonunu kaybetmiş halinin bizi yanıltmasına izin vermeden aslına bakacak olursak, caminin toplumsal hayatın merkezinde yer aldığını görürüz. Sosyal hayat, caminin etrafında şekillenir. Farklı eğilim, yetenek, ilgi ve meslek sahiplerinin bir araya gelmelerini, birlikte hareket etmelerini, ortak düşünce ve karar geliştirmelerini sağlar. Dayanışmayı, yardımlaşmayı, paylaşmayı canlı tutar. Yalnızlaşmayı, ezilmeyi, yoksullaşmayı, adaletsizliği engeller. Varlıklı ile yoksulu bir araya getirerek eşitliği ve dengeyi kurar. Toplumsal sorunlar karşısında ortak görüş ve duruşu şekillendirir. Kısacası, toplumsal hayatı bütün yönleriyle kuşatır, denetler ve yönlendirir. İş bölümü için bir araya gelen veya örgütlenenlerin dar anlamda ve geçici aidiyetlerinin kalıcı olmaması için ana kümeden uzaklaşmaması cami ile sağlanır. Günümüzde cemaat adıyla cami dışında merkezler edinen grupların çıkış noktası tam da burasıdır: İş bölümünün farklı bir Din anlayışına dönüşmesi, çalışmaları için caminin dışında merkezler edinmeleri ve tüm Müslümanları muhatap almayıp kendilerine bağlı grup oluşturmaları. Bunun Müslümanlar arasında ortak anlayış ve düşüncenin gelişmesini engellediği, ayrılıkları arttırdığı, haksız statülerin ihdasına imkân verdiği, çıkara dayalı ilişkilere meşruiyet kattığı, birliği bozduğu son derece açıktır. Oysa Din; Müslümanların kardeş olduğunu, birleşmelerini, birbirlerine bağlanmalarını, tek ümmet olmalarını, dayanışmalarını, yardımlaşmalarını, sevgiyi arttırmalarını, merhametli olmalarını, doğru davranmalarını emreden hükümlerle doludur. Peygamberin uygulamalı bir model olarak hayata geçirdiği gibi; dinî ve siyasî birliği sağlayacak bir yönetim kurmalarını ve tüm Müslümanların bu çatı altında yer almalarını önermektedir. Tüm Müslümanların bu çerçeveye göre kendilerini konumlandırmaları ve aynı cemaate mensup olduklarını benimsemeleri zorunludur. Sözümüz; yalnız yanlışlarıyla bugünlerde gündeme giren değil, cemaat veya başka adlarla anılan veya siyasi çizgisini İslam’la özdeşleştiren herkese, bütün gruplara… Kimse; onlar yanlış yaptı, biz doğru yapıyoruz diye kendini aldatmasın.

 

11 Mayıs 2023

TÜM SİYASİ PARTİLERİN KABUL ETTİĞİ ORTAK TEMELLER 4 Dindışı ya da din karşıtı olan Batı sisteminin temellerini oluşturan kavramların başında şunlar yer almaktadır: Hümanizm/insanmerkezcilik: Her şeyi belirlediğine inanılan Tanrının/Allah’ın görevini insanın yerine getirmesidir. Çünkü yaratıcı bir güç olan Tanrı/Allah yoktur. Rasyonalizm/Akılcılık: İnsan aklı her konuyu çözmek için yeterlidir. Dolayısıyla yaratıcının rehberliği, yol göstericiliği için gönderdiği Kitap ve Peygamberin dayandığı vahiy (ilahi akıl) yoktur. Pozitivizm/Olguculuk: Doğru bilginin kaynağı Tanrı değil, maddi varlık ve deneylerdir. Din, ilkel bir inançtır ve devrini tamamlamıştır. Materyalizm/Maddecilik: Maddenin dışında bir varlık yoktur. Allah, Peygamber, Kitap, Ahiret gibi madde dışı varlıklar hayal mahsulüdür. Dünyaya hakim olan Batı sistemini çare olarak kabul eden, gören kişiler ve aralarında siyasi partilerin de yer aldığı kuruluşlar bu temellere bağlı olduklarını göstermiş oluyorlar. Yani, dine dayandığını iddia eden partiler aslında dinin varlığını kabul etmeyen bir sistemi savunmaktadırlar.

 

5 Mayıs 2023

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

TÜM SİYASİ PARTİLERİN KABUL ETTİĞİ ORTAK TEMELLER 3 Bütün partiler IRKLAR TEORİSİne dayanan MİLLİYETÇİLİĞİ kabul etmektedirler. Irklar teorisine göre dünyada üç ırk vardır: BEYAZ (Avrupalılar), SARI (Asyalılar), SİYAH (Afrikalılar). En gelişmiş ırk beyazlardır. Sarı ve Siyah ırk gelişmemiş olduğundan beyaz ırka hizmet etmekle yükümlüdür. Bu dünya ölçüsünde uygulanan bir teori olduğundan Avrupalı beyaz ırk, sarı ve siyah ırkı sömürme hakkına sahip olduğunu ileri sürmektedir. Bundan dolayı uzun zamandan beri Avrupalı beyazlar bütün dünyayı sömürmektedirler. Bu anlayışı temel alan ulus devletlerde ise; hakim ırk, sınırları içindeki diğer ırkları sömürme ve aşağılama hakkına sahip olduğu görüşüne göre hareket etmektedir. Bununla ilgili en yakınımızdan başlayarak birçok örnek ülke sıralamak mümkündür. Türkiye’deki partiler de bu milliyetçi/ırkçı teze bağlıdırlar. İddia ettikleri gibi milliyrtçiliğin milletini sevmekle ilgisi olmadığından topluma doğruyu söylememektedirler. Detaylı bilgi için: https://mehmetalkis.com/milliyetcilik-dine-karsi-midir-1/ https://mehmetalkis.com/mehmet-alkis-yazdi-milliyetcilik-dindisi-dusuncenin-eseri-2/

 

 

3 Mayıs 2023

TÜM SİYASİ PARTİLERİN KABUL ETTİĞİ ORTAK TEMELLER 2 Anayasanın ikinci maddesinde yer alan “Cumhuriyet, Milli Dayanışma, Atatürk Milliyetçiliği, Demokrasi, Laik devlet” vurgularını tüm partiler itirazsız kabul etmektedir. Bundan dolayı, seçildiklerinde bu kavramların içinde yer aldığı bir metni tekrarlayarak yemin etmektedirler. Bunlar, dünyayı sömüren güçlerin tüm dünyaya yaydıkları ve ısrarla takipçisi olduğu kavramlardır. Sömürgeci/Emperyalist/Küreselci güçler İslam Ülkeleri başta olmak üzere Afrika, Asya, Güney Amerika kıtalarındaki tüm Batı dışı ülkelere bunları uzun zamandan beri empoze etmektedirler. Üzerinde düşünülmesi gereken soru şudur: Amacı sömürü olan güçler neden bunları dünyanın her noktasına yaymak için büyük çaba harcamaktadır? Bunları kabul eden bir ülkenin bağımsız olması mümkün müdür? Bunlara itirazı olmayan bir partinin, ülkenin/toplumun sorunlarını çözme iddiası doğru olabilir mi?

 

09:59

 

2 Mayıs 2023

TÜM SİYASİ PARTİLERİN KABUL ETTİĞİ ORTAK TEMELLER 1 Türkiye, Emperyalist Avrupa devletleri tarafından dayatmayla kurulan ırk ve din karşıtı esaslara dayalı ulus devlettir. Batılı hayat tarzı benimsenmiştir. İnanç/din, ahlak, eğitim, hukuk, siyaset, aile düzeni başta olmak üzere her alanda Batılı devletler gibi olmayı hedeflemiştir. Anayasada ve ilgili kanunlarda bu hedefler açıkça ifade edilmiştir.

 

08:29

 

30 Nisan 2023

Tüm siyasi partiler, diğer partilerle olan farklarını ortaya koyarak toplumu ikna etmeye çalışıyor. Hiç biri, diğerleriyle ortak yönlerini ve benzerliklerini dile getirmiyor, hatta sakladıkları bile iddia edilebilir. Böylelikle konunun bütününü değil bir bölümünü anlatarak seçmenleri yanıltmaya çalışıyorlar. Oysa anlatmaktan özenle kaçtıkları temel konulardır, anlattıkları ise detaylardır. Peki bu temeller nelerdir? Siyasete bakışımızda köklü değişikliklere yol açacak olan bu sorunun cevabını mutlaka bulmak gerekir.

 

11:47

 

21 Nisan 2023

 

Hangi amellerin büyük olduğunu İslamın kaynakları belirlemiş olduğundan bu söz asgariden islamı tahrif edip ahlaksızlığa payanda yapma çabasının eseridir. CHP’nin kurucusu olduğu düzeni sürdüren ve İslamı yaptıklarına alet edenlere arka çıkmak maksadıyla söylendiği anlaşılan bu söz aynı düzeni tahkim etme amacı gütmektedir. Dolayısıyla en kötü amel olarak nitelenebilir. “Bir Müslümanın Allah-u Teala’nın huzuruna götüreceği en büyük ameli CHP’ye düşmanlıktır. Bir Müslüman olarak CHP’ye karşı duruşumdan iftihar ediyorum. Dinime, imanıma, bütün mukaddesatıma kast eden CHP’ye karşı oluşum, ahirette güvendiğim en büyük amelimdir.”

 

 

 

29 Ekim 2022

“Neden sesin çıkmıyor, paylaşımda bulunmuyor, yazı yazmıyorsun” tarzında dostlardan mesajlar alıyorum. Onlara ve benzeri hissiyat taşıyan herkese öncelikle teşekkür ederim. Gözümdeki rahatsızlık ve diğer bazı sağlık sorunları nedeniyle yazı yazmakta zorlandığımdan ara vermek durumunda kaldım. Yakında bir göz ameliyatı geçireceğim. Ondan sonra inşaallah kaldığım yerden devam ederim. Bu arada uzun zamandan beri arzu ettiğim Avrupa ve Endülüs gezisini gerçekleştirme imkânı buldum. Gezi notlarını da sağlığım elverdiğinde paylaşmayı düşünüyorum. Dualarınızı beklerim.

 

 

 

28 Eylül 2022

Uzun zamandan beri, CHP’nin iktidara gelmeyi şiddetle arzuladığı ama toplumdan yeterli destek alamadığı görülüyor. Demek oluyor ki; toplum, CHP’nin bu yapısıyla iktidara gelmesini istemiyor. Kılıçdaroğlu, bu gerçekten hareketle değişim yönünde bir takım adımlar atıyor. Parti içinde çok anlamlı olan bu çabaların toplum tarafından yeterli sayıldığı söylenemez. Daha fazlası gerekiyor. Yapılması gereken, Dine bağlı kesimle ve Kürtlerle barışmak ve onlarla ortak bir iktidar planı yapmaktır. Bunun için: Birincisi, programında gerekli değişikliklere gitmelidir. İkincisi ise, İki kesimden topluma güven aşılayacak bir kadro oluşturmalıdır.

 

21:54

 

27 Eylül 2022

İSMET PAŞA’DAN İKTİDAR FORMÜLÜ CHP’nin iktidara gelmesi, bir yönüyle çok kolay! İsmet Paşa’nın aşağıdaki iki beyanına sahip çıksın, vitrinine de bu düşünceleri savunan bir ekip yerleştirsin tek başına iktidar olmasının önündeki engeller ortadan kalkar. 1- Heyetin başında Lozan’a giden İsmet İnönü; Müslüman Ahalinin (Türkler ve Kürtler), İslam’ın ve Hilafetin hakkını, hukukunu ve devamını güvence altına alan “Misakı Milli” ve ona paralel hazırlanan “Lozan Talmatnamesi”ne sonuna kadar sadık kalacağına, Meclisin karşısında açık beyan ederek taahhütte bulunmuştu. Bu taahhüdünü çeşitli vesilelerle kamuoyuyla ve basınla da paylaşmıştı. Lozan görüşmeleri başlamadan; Muslim Standart Gazetesi’nin Müdürü Seyyid Abdül Kayyum Malik ile yaptığı görüşmede bütün dünyaya duyurulması isteği ile şu beyanatta bulundu: “…Türk Milleti İslamiyet’in kolu ve kılıcıdır. Türkiye Anayasası, Hilafetin yani hür ve müstakil bir İslam Devleti’nin menfaatlerini yürütmeye çalışacak ellere, bütün müdafaa kudretini vereceğini söylüyor. Bu halde hilafeti desteksiz bırakamayız. Türkiye hilafeti tutuyor ve tutacaktır. Hilafet makamı yüce Türk Milleti’ne emanettir. Türk Milleti hür ve müstakildir. Bunun için hilafete her türlü taarruz da masundur. Hilafet makamı da bizde emindir güvence altındadır. Kanımızın son damlasına kadar hilafeti tutup yaşatacağız. İşte Türk milletinin kararı budur. Hilafet bugün dahi Müslümanlar arasında bir anlaşma ve yardımlaşma kaynağıdır. Yeryüzündeki din kardeşlerimizin bu sözlerimi dikkatle okumasını istiyorum. Zor günlerimizde onların devamlı dua ve yardımlarını beklemekte olduğumuzu düşünerek bizi haklı görmelerini bekleriz…”[1] 2- Lozan’da 23 Ocak 1923 tarihinde yaptığı konuşmasından alıntılanan şu bölümler de son derece ilginçtir: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de Hükümetidir. Çünkü Kürtlerin gerçek ve meşru temsilcileri Millet Meclisine girmiştir ve Türklerin temsilcileriyle aynı ölçüde ülkenin Hükümetine ve Yönetimine katılmaktadırlar. “Kürt halkı ve yukarıda belirtilen temsilcileri Musul Vilayetinde oturan kardeşlerinin anayurttan ayrılmalarına razı değillerdir. Böyle bir ayrılmaya engel olmak için bütün fedakârlıklara katlanmaya hazırdırlar. “Musul Vilayeti nüfusunun çoğunluğunu meydana getiren Kürtlerle Türklerin vilayetlerinin Türkiye’nin tamamlayıcı bir parçası olarak kalmasını sağlamak için bütün güçleriyle mücadele etmekten bir an bile geri durmayacaklarına şüphe yoktur. Bu halk, pek az bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisine başvurarak 1918 silah bırakışmasından sonra işgal edilen ülkelerinin Türkiye’ye geri verilmesini sağlamak bakımından sarsılmaz kararlarını bildirmiştir. “…… Türk Temsilci Heyeti, Dünya Savaşına ve Bağımsızlık Savaşına katılmış Türk Ordusunun bütün komutanlarının yurdun kurtuluşu için Kürt halkının yaptığı hizmetleri ve katlandığı fedakârlıkları saygı ve hayranlıkla belirttiklerini söylemeyi bir ödev bilmektedir. Düşmanlarımızın saldırısına uğramış Anadolu’nun çeşitli cephelerinin savunulmasında olduğu gibi, Yunanlıların tam bir bozgunuyla sonuçlanan saldırıda aynı amaca varmak ve aynı ülküyü gerçekleştirmek için Kürtlerle Türkler tam bir işbirliği içinde çalışmışlardır. “……… İngiliz Temsilci Heyetinin söylediğine göre, İngiltere Kürtlere özerklik vermek isteğinde imiş de Türkiye bunu vermeye yanaşmıyormuş. “Kürtler, Türkiye’de her zaman yurttaşlık haklarından yararlanmışlardır. Siyasal ve sosyal bakımlardan her zaman işbirliği yaptıkları Türk Hükümetini yabancı bir Hükümet saymamışlardır. Büyük Millet Meclisinde Milletvekilleri vardır, hükümet ve yönetim işlerine etkili katılmaktadırlar. “Kullanılan ad ne olursa olsun gerçekte bir sömürge olacak bir ülkede yabancı bir devletin uyruğu durumuna geçmek üzere şimdiki durumunu değiştirmek isteyecek tek bir Kürt bile yoktur. “Böyle bir durumda kendilerini temsil etmeyecek bir hükümet ve Parlamentoca uzaktan yönetilecek olan ülkelerinin kaderi üzerinde hiçbir etkileri olmayacağını Kürtler bilmektedirler. “Yurttaşlık haklarını ve yetkilerini kapsamayacak olan ve sözde özerk bölgelerin halklarına tanınacağı söylenen haklar, Kürt soyu gibi üstün bir soyu hiç tatmin etmeyecektir. “Musul’un kaderi, İzmir’in, Doğu Trakya’nın, İstanbul’un, Adana’nın, Urfa’nın, Anteb’in vb. yerlerin kaderinden ayrı değildir. Bu yerlerin hepsi de çarpışmalar durdurulduktan sonra ve yapılmış sözleşmelere aykırı olarak işgal edilmiştir. Böyle olunca Musul Vilayetinin anılan bu şehirler ve bölgeler gibi Türkiye’ye geri verilmesi doğal ve mantığa uygun bir davranıştır. “Türkiye’nin Musul Vilayetinin kendisinden ayrılmasına neden razı olamayacağını gösteren düşünceleri şöyle özetlemek istemekteyim: Bu Vilayet halkının büyük çoğunluğu Türk ve Kürt’tür. Kürt Türk Arap Yezidi Gayrimüslim Toplam Süleymaniye Sancağı 62,830 32,960 7,210 —– —– 103,000 Kerkük Sancağı 97,000 79,000 8,000 184,000 Musul Sancağı 104,000 35,000 28,000 18,000 31,000 216,000 Musul Vilayetinin Toplam Nüfusu 263,830 146,960 43,210 18,000 13,000 503,000 İnönü’nün Lozan’da Savunduğu Nüfus Tablosu (Kürt Nüfusunun çokluğunu ispat için) Arap Kürt Türk Hıristiyan Yahudi Toplam Musul 170,663 179,820 14,895 57,423 9,665 432,468 Erbil 5,100 77,000 15,000 4,100 4,800 106,000 Kerkük 10,000 45,000 35,000 600 1,400 92,000 Süleymaniye — 152,000 1,000 100 1,000 155,000 TOPLAM 185,763 452,720 62,225 16,865 16,865 785,468 Lord Gürzon’un (İngiltere) Lozan’da savunduğu Nüfus Tablosu (Arap nüfusun çokluğunu İspat İçin)” ——————— [1] Müslim Standart Gazetesi, 17 Kasım 1922. http://belgelerlegercektarih.com/tag/kemal-hilafet/ [2] Prof. SEHA L. MERAY Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar-Belgeler, Ank. Ünv. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları NO:29, 1969. https://mehmetalkis.com/ismet-pasadan-iktidar-formulu/

 

11:24

 

26 Eylül 2022

“Din adamı” sıfatıyla ortalıkta gezen bazıları, İslam’ın şiddetle reddettiği ırkçılığı, zulmü ve zalimi övüyor. İslam’ın küfür olarak nitelediği bilgi ve uygulamaları İslam’ın emri gibi anlatıyor. Dini menfaat ve şöhreti için bağlamından koparıp yalana yanlışa başvuruyor. İhbarcılık yaparak insanları hedef yapıyor. Kuran bunlarla ilgili şöyle diyor: “Allah’ın indirdiği Kitaptan (kendilerinin ve iktidar sahiplerinin işine gelmeyen) bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi, dünya menfaatini) satın alanlar (böylece güç odaklarının ve iktidarların keyfine göre fetva uyduranlar var ya); onların (din istismarıyla kazanıp) yedikleri, karınlarındaki ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak ve onları arındırıp temize çıkarmayacaktır. Ve onlar için acı bir azap vardır.” Bakara 174. “Onlardan bir topluluk da, Kitap’tan olmayan bir şeyi Kitap’tan sanmanız için, Kitab üzerinde dillerini eğip bükerler ve “bu Allah katındandır” derler. Oysa o Allah katından değildir. Onlar bile bile Allah hakkında yalan söylemektedirler. “Al-i İmran 78 “Ey inananlar, din bilginlerinin ve din adamlarının çoğu halkın parasını hakketmeden yerler ve ALLAH’ın yolundan saptırırlar. Altın ve gümüşü yığıp ALLAH yolunda harcamayanlara acı bir azap müjdele.” Tevbe 34

 

07:02

 

22 Eylül 2022

Lozan’da; Kürtlerin yaşadığı toprakların oluşturulan dört yapay ulus devlet (Irak, Suriye, İran, Türkiye) arasında paylaştırılması, bu halkı, büyük trajedi ve travmalara mahkûm etmiştir. Aradan yüzyıl geçmiş olmasına rağmen, Lozan’ın ürünü olan dört ulus devletin ırkçı uygulamaları karşısında varlığını sürdürmek için karşılaştıkları zorluklar, ödedikleri bedeller, yaşadıkları riskler hesaba katıldığında bu anlaşmanın sonuçlarının ne kadar vahim olduğu anlaşılmaktadır.

 

06:54

 

20 Eylül 2022

Lozan’ın öncesi ve sonrasında meydana gelen gelişmelerden sadece bu kararlara imza atanları ve onları destekleyenleri sorumlu tutmak hem hakkaniyete uygun düşmez hem yanıltıcı olur. Zira bu sürecin oluşmasında birçok dinamik rol ve sorumluluk sahibidir. Sözgelimi; adalet devletinin yerine saltanata dayalı hilafeti geçiren Emeviler ile bunu sürdüren Abbasilerin, Memlüklerin ve Osmanlıların Müslümanların gerilemesinde önemli pay sahibi olukları inkâr edilemez. Eğer onlar zaaflarına yenilmeyip başlangıçta uygulanan adalet devletine dönselerdi Müslümanlar Batı karşısında bu kadar geri kalmaz, ezilmez ve mahkûm olmazdı. Dolayısıyla, Batı’nın sömürüye dayalı küresel egemenliği kurulamaz ve Müslümanlar ile diğer Batı dışı toplumlar bu hallere düşmezdi

 

13:13

 

19 Eylül 2022

Gayesi “hilafet ve saltanatı kurtarmak” olarak belirlenmiş olduğu halde yönetim merkezi başkent İstanbul, yani “hilafet ve saltanat” işgal altında ama savaşın kazanıldığı, ülkenin kurtarıldığı iddia ediliyor. İşgal devam ederken mücadelenin sona erdiği ilan ediliyor ve Birinci Dünya Savaşının galipleri tarafından organize edilen Lozan barış görüşmelerine katılım sağlanıyor. Türkiye tek başına; İngiltere, Fransa, Sırbistan, Rusya, İtalya, Yunanistan, Portekiz, Belçika, Romanya, Japonya ve ABD’nin bulunduğu İtilaf Devletlerinin karşısında masaya oturuyor. Bu nasıl bir galibiyet?

 

12:25

 

14 Eylül 2022

Tarihte olanlara sevgi veya nefret duyabilirsiniz, hoşunuza gitmeyebilir. Ama olanları, olayları değiştiremezseniz, olmuş bir şeye olmadı diyemezsiniz. Böyle yapanlar sadece kendini ve aklından zoru olanları aldatır. Bu bağlamda; Mustafa Kemali seven ve yaptıklarını doğru bulanlar onun Vahdettin tarafından görevlendirildiğini inkâr ediyorlar. Meydana gelmiş bir olayın gerçek olmadığını ileri sürüyorlar. Mustafa Kemal’i olağanüstü bir güç gibi kutsallaştırdıkları ve hatasız gördükleri için böyle bir görevlendirmeyi ona yakıştıramıyorlar, hatta hakaret gibi algılıyorlar. Buna karşılık; Osmanlı ve İslam karşıtı tutumunu yanlış bulanlar ise, buna tepki gösterirken yaptıklarının tümünü yanlış gösteriyorlar. Daha kötüsü de aşağılama, hakaret ve sövgüye başvuruyorlar. İki kesim de konuyu gerçeklerle değil, ideolojik körlükle ele alıyor ve doğruları emellerine kurban ediyorlar.

 

06:20

 

13 Eylül 2022

MUSTAFA KEMAL’İ KİM GÖREVLENDİRDİ? Lozan Nedir-3 başlıklı yazıda TBMM yayını olan Türk Parlamento Tarihinden yaptığımız alıntıda; Mustafa Kemal 24 Nisan 1920 tarihinde Mecliste yaptığı konuşmada bizzat Vahdettin tarafından görevlendirildiğini ifade etmektedir. Ancak son günlerde kimi kişi ve çevreler bunun aksini iddia ederek toplumu doğru olmayan bilgilerle yanıltmayı devam ettiriyorlar. İşte o belgedeki sözler: “BENDENİZİ BU GÖREVE SEÇEREK ATANMAMI BUYURAN PADİŞAH HAZRETLERİNİN BU KONUDAKİ FİKİRLERİNİ ALMAK ONURUNA ERİŞEMEDİĞİM GİBİ, NE YÜCE SADARET MAKAMINDAN VE NE DE HARBİYE NEZARETİ YÜCE KATINDAN GÖREVDEN ALINDIĞIM KONUSUNDA HİÇBİR EMİR DE ALMADIM. İLGİLİ İŞLEM KONUSUNDAKİ KARARI YÜCE MAKAMLARINIZDAN ARZ EDERİM. ÜÇÜNCÜ ORDU MÜFETTİŞİ VE PADİŞAHIN FAHRİ YAVERİ TUĞGENERAL M. KEMAL”

 

10:01

 

6 Eylül 2022

Lozan Nedir? 4 Kritik sorular: Misakı Millinin yılmaz savunucusu meclisin önde gelen milletvekili Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinin Lozan’la bağlantılı olduğunu olayların gelişimi ele veriyor. İlk akla gelen, elbette olayın arkasında Mustafa Kemal’in olduğudur. İkisi de Misakı Millinin tavizsiz savunucusu olduğuna göre biri diğerini neden tasfiye etti? Meclisin çoğunluğu Ali Şükrü Bey’in cenazesi için Trabzon’a gittiği halde Mustafa Kemal ve arkadaşları cenazeye neden katılmadı? Milletvekilleri cenaze için Trabzon’dayken Kurucu Birinci Meclis Mustafa Kemal’in talimatıyla hem de usulsüz bir şekilde neden tasfiye edildi? Birinci Meclis’in feshedildiği 16 Nisan 1923’ten bir hafta sonra 23 Nisan 1923’te henüz yeni meclis seçimleri yapılmamışken Lozan heyeti alelacele görüşmelere meclis kararı olmadan neden döndü? Birinci Meclisin Misakı Milliye uymadığı ve birçok taviz barındırdığı gerekçesiyle reddettiği Lozan Anlaşması neden kabul edildi? Elde kalan 783.562 km² topraklara karşılık; Kürdistan’dan(Bugünkü Kuzey Irak ve Kuzey Suriye) 392.000 km², Batum’dan 64,9 km², Nahcivan’dan 5.502,73 km2, Batı Trakya’dan 8.578 km², Kıbrıs’tan 9.251 km² ve Ege Adaları ile birlikte toplam 500.000 km2 civarında toprak neden terk edildi? Ayrıca ele alınması gereken birçok alanla ilgili hayati önem taşıyan kayıplar neden kabul edildi? Türkiye savaşın galibi olarak masaya oturmuşsa bu tavizler neden verildi? Misakı Millinin “İslam Hilafet ve Saltanat Merkezi ve Osmanlı hükümet merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak ( korunmuş ) olmalıdır” maddesine rağmen İstanbul’da İngiliz işgali sürüyorken savaşın bittiğinden ve galibiyetten söz edilebilir mi? Bu şartlarda Lozan anlaşmasının bağımsız bir iradeyle imzalanması mümkün müdür? İlh… https://farklibakis.net/ https://mehmetalkis.com/lozan-nedir-4/

 

17:29

 

27 Ağustos 2022

Yapay ve maksatlı gündemlerle toplum aldatılıyor. Peki üzerinde ısrarla ve kesintisiz durulması gereken asıl gündem nedir? Ekonomi, siyaset, yargı, eğitim vb temel alanlarda adaletsizliğin yol açtığı devasa sorunlar olabilir mi? Ya da en büyük adaletsizlik ve zulüm olan ırkçılığın tavan yapması mıdır? Kilisenin Ortaçağdaki uygulamalarını andıran din istismarı mıdır? Barış dururken savaşı sürekli kılan politikalar mıdır? İlh…

 

09:18

 

26 Ağustos 2022

Birilerinin gündemine takılmak ona hizmet etmek, etkisine ve şöhretine katkıda bulunmaktır. Daha önemlisi, gerçek gündemden uzaklaşmak gibi bir sonucu bulunmaktadır.

 

08:32

 

24 Ağustos 2022

“BENDENİZİ BU GÖREVE SEÇEREK ATANMAMI BUYURAN PADİŞAH HAZRETLERİNİN BU KONUDAKİ FİKİRLERİNİ ALMAK ONURUNA ERİŞEMEDİĞİM GİBİ, NE YÜCE SADARET MAKAMINDAN VE NE DE HARBİYE NEZARETİ YÜCE KATINDAN GÖREVDEN ALINDIĞIM KONUSUNDA HİÇBİR EMİR DE ALMADIM. İLGİLİ İŞLEM KONUSUNDAKİ KARARI YÜCE MAKAMLARINIZDAN ARZ EDERİM. ÜÇÜNCÜ ORDU MÜFETTİŞİ VE PADİŞAHIN FAHRİ YAVERİ TUĞGENERAL M. KEMAL” https://mehmetalkis.com/lozan-nedir-3/

 

17:01

 

18 Ağustos 2022

LOZAN NEDİR -2 Kurucu İki Belge Kurucu toplumsal iradeyi yansıtan anahtar niteliğindeki iki kurucu belge anlaşılmadan Lozan gerçeğini doğru anlamak mümkün değildir. Biri, ‘Milli Mücadele’ ya da ‘Kurtuluş Savaşı’ adıyla anılan savaşın amacını ortaya koyan ‘Misakı Milli’ adlı metindir. Diğeri savaş sonrası barışın temellerini belirleyen ‘Lozan Talimatnamesi’ olarak bilinen belgedir… https://mehmetalkis.com/lozan-nedir-2/

 

12:09

 

17 Ağustos 2022

İmkânlarını sonuna kadar kullandıkları devleti yaşatmak için verilen Milli Mücadele, kelimenin tam anlamıyla amacından saptırıldı. Halifeliği yaşatmak için yola çıkanlar gücü ele geçirir geçirmez onu kendi elleriyle yıktılar. Savaşta karşı karşıya geldikleri emperyalist güçlerin isteklerine uyarak dindışı esaslara dayalı bir modern ulus devlet kurdular. Savaşta büyük emek harcayanları asıl düşman konumuna oturttular ve her türlü baskı ve şiddete maruz bıraktılar. Devlet dâhil, bütün güç ve imkânları ellerinden aldıkları Müslümanları suçlu ilan edip her türlü zulme maruz bıraktılar. Türklerin inançla ilgili hakları; Kürtlerin hem inanç hem etnik aidiyet ile ilgili tüm haklarını gasp ettiler. Türklerin ve Kürtlerin aldıkları bir arada yaşama ve birlikteliklerini güçlendirme kararını yok saydılar. Dahası da Kürtleri red ve inkâra tabi tuttular.

 

06:23

 

15 Ağustos 2022

Özgün ve kurtarıcı olduğu iddia edilen birçok öneri aslında başkalarının ürettiği ezberlerden başka bir şey değildir. Hem geleneği hem yeniliği savunanlar bu anlamda birbirinden çok farklı değildirler. Gelenek karşıtı Müslümanların ileri sürdükleri, oryantalistlerden araklanmış farklı kelimelerle ifade edilen düşüncelerdir. Bir zamanlar oryantalistlerin “İslam terakkiye manidir” söylemini benimseyenler kurtuluşu Batıda görüyorlardı, farklı kelimeler kullanan şimdikiler de başka bir hedef göstermiyor. Gelenekçiler de bu hedefe, İslam’ın reddettiği saltanatçı ezberlerle karşı çıkmayı sürdürüyor.

 

22:27

 

11 Ağustos 2022

ALİYA İZZETBEGOVİÇ’TEN HATIRLANMASI GEREKEN SÖZLER Biz de zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz. … Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım. … Biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar… … Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Biz de zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz. Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır. Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır. Ben Avrupa`ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptı. Hem de Batı`nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına. Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder. Kur’an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O’na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır Bir gün askerlerden biri gelip kendisine “onlar bizim kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, onlar bizim kadınlarımızı, yaşlılarımızı ve çocuklarımızı öldürüyorlar. Buna bigane kalmamalıyız” dediğinde, Aliya çok veciz bir şey söylüyor “Sırplar bizim öğretmenimiz değiller.” Sloganımız şu: Kendinden olanı sev, ötekine saygı göster. Kuran ve İslam sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemlidir. Bunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur. Acılar ve ızdıraplar içinde doğan dinler ve devrimler rahat ve konfora gömülünce biter. Biz koyun olduğumuz için onlar kurt oldular.

 

18:06

 

8 Ağustos 2022

Yezit, birbirini doğuran Saltanat ve Zulmün sembolüdür. İkisine de İslam şiddetle karşıdır ama Yezit ve onun izinden gidenler ikisini de İslam’a mal ederek sahiplenmişlerdir. Dolayısıyla, adaleti yegâne temel alan İslam’ı da saltanat ve zulmün sembolü haline getirmeyi amaçlamışlardır. Hz. Hüseyin’e yapılanlar; yüzyıllardır İslam’a ve Müslümanlara yapışmış bir kara leke olmanın ötesinde anlamlar da taşımaktadır. En önemli ve etkili olanı, İslam’ın şiddet ve kandan beslenen bir din olduğuna kanıt olarak gösterilmesidir. Bu durumda; Ehli Sünnetin, özellikle Şia’nın anma ve matem tutmaktan daha önemli olan görevi, zulmün hâkim olduğu İslam dünyasında adaleti hayata geçirmek olmalıdır.

 

20:53

 

6 Ağustos 2022

İnanan inanmayan herkes; solcular, sağcılar, milliyetçiler, kemalistler, muhfazakarlar, liberaller Müslüman olduğunu iddia ediyor ama en küçük bir fırsat yakaladıklarında İslam’a saldırmaktan da zarar vermekten de geri durmuyorlar. İktidarın bütün yanlışlarını İslam’a ve Müslümanlara yüklemekte yarışıyorlar. Oysa iktidar onların da savunduğu egemen küresel sistemin uzantısı ulus devletin dindışı programını uyguluyor. Kapitalist ekonomi, modern hukuk, ideolojik kemalist eğitim, modern hayat tarzı ve benzeri temel alanlarda onlardan farklı bir politika uygulamıyor. Bu arada, İslam’ı temsil ediyor gibi davrandığından hem dinin yozlaşmasına hem ateizm, deizm, agnostizm gibi din karşıtı akımların yaygınlaşmasına ve güçlenmesine yol açıyor.

 

16:11

 

4 Ağustos 2022

BAĞIMSIZLIK Aşağıdaki üç tanıma göre hangi ülkeler bağımsızdır? “Bir devletin dışa karşı egemenliği anlamına gelir ve tüm ülkelerin eşitliği ilkesine dayanır. (Ana Britanica) Yaşadığı toprak üzerinde bir başka topluluğun, ülkenin denetim ve yönetimi altında olmayan, egemen bir toplumun durumu. (Büyük Larousse) Bağımsızlık veya istiklâl, bir milletin veya bir devletin, kendi vatandaşları veya nüfusu tarafından erkince (serbest) yönetilebilmesidir. Yani egemenlik haklarının başkası bir milletin veya bir devletin elinde olmamasıdır. (Vikipedi)”

 

07:58

 

3 Ağustos 2022

Meraklıları için LOZAN Yazıları https://mehmetalkis.com/?s=lozan

 

06:57

 

29 Temmuz 2022

Lozan nedir? Birinci Paylaşım Savaşı sonunda 22 milyon kilometre kareye sahip olan Osmanlı devletinin elinde ağırlıklı olarak Türklerle Kürtlerin yaşadığı topraklar kalmıştı. Bu toprakları korumak için o günün ifadesiyle “Müslüman Ahali” birlikte Avrupa Devletlerin karşı savaştı. Savaşın sonunda bu devletlerle Lozan’da yapılan anlaşmaya göre kalan toprakların yarısına yakın bir bölümü daha masa başında kaybedildi. En önemlisi de Batı’nın isteği doğrultusunda sömürge statüsünde yeni bir ulus devlet kuruldu. Kürt Meselesi başta olmak üzere birçok temel sorun bu anlaşmanın eseridir.

 

20:23

 

28 Temmuz 2022

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

Dayatmayla kabul ettirilen “Engellemelere Rağmen Lozan Tartışılmalıdır” ki gerçekler ortaya çıksın demiştik. Ama KILIÇDAROĞLU tartışılmasını önlemek için “LOZAN BAYRAM OLSUN” demiş. “Lozan’ın kabul edilmesi ve uygulanmasının arka planı ne zaman konuşulmak istense bazı çevreler ortalığı hamasete boğarak saldırıya geçiyor. Tahammülsüzlük, suçlama, aşağılama moduna girerek konunun açılmasını engellemek için adeta canlarını dişlerine takıyorlar. Farklı düşünenleri, saltanat yanlısı olmakla ve ihanetle suçlamaya başlıyorlar. Başka konularla birlikte Lozan’ın da tabu olarak kalması için her yola başvuruyorlar. Bu davranış biçimi suçluluk psikolojisinin dışavurumu gibi. Sakladıkları bir şeylerin ortaya çıkmasından büyük endişe duyanların ruh halini yansıtıyor. “ (https://mehmetalkis.com/engellemelere-ragmen-lozan-tartisilmalidir/ )

 

15:35

 

27 Temmuz 2022

Selahattin Demirtaş: “İkinci yüz yılında Cumhuriyet’i hep birlikte sahiplenerek onu hepimizin Cumhuriyet’i haline getirebiliriz. Demokratik, laik, sosyal, eşitlikçi, adil bir hukuk devletine dönüştürebiliriz.” “Cumhuriyet’i sahiplenmek” ve “Cumhuriyeti dönüştürmek” namıyla iki hedeften söz etmiş. “Cumhuriyeti sahiplenmek”; yani, ırkçılığı ve din karşıtlığını temel alan ulus devleti savunmak. “Cumhuriyeti dönüştürmek”, sistemi değiştirmeden düzeltmeye çalışmak. Bütün partilerin paylaştığı bu görüşü Demirtaş da savunmuş oluyor. Arada fark kaldı mı?

 

12:38

 

25 Temmuz 2022

Sorunların yapısal olduğunu ve sistemden kaynaklandığını düşünen başlıca üç gruptan söz edilebilir: İslam’a bağlı bir kesim, Sosyalist Sol ve Kürtlerin bir bölümü. Bu üç gurup da emperyalizme karşı olduğunu iddia ediyor. Ama emperyalistlerin önerdiği/dayattığı; akılcılığı, modern hayat tarzını, ulus devleti, demokrasiyi kurtuluş reçetesi olarak görüyor. Bu çelişkiye rağmen emperyalizme karşı oldukları iddiasında samimi oldukları düşünülebilir mi?

 

07:13

 

23 Temmuz 2022

2013’te bölgeyle ilgili izlenimlerimi yazmıştım: https://www.adilmedya.com/kurdistan-daglarinda-kapitalizm1/ Yine bazı odaklar harekete geçti ve Zaho’da bombalı saldırıda siviller öldürüldü. İran ile Türkiye arasında varılan mutabakattan bir gün sonra olayın gerçekleşmesi dikkat çekici. Yine ne oluyor? sorusu bütün ağırlığıyla gündeme çöktü. Nerden bakarsanız bakın konu dönüp dolaşıp güvenlik politikalarına yani, çözümsüzlüğe terk edilen Kürt meselesine geliyor. Olay, ülkenin güneyindekilerin tatil yapmak için geldikleri Kürt bölgesinde resimdeki yerde gerçekleşti.

 

00:59

 

21 Temmuz 2022

Dini istismar etmeyen bir parti var mı?

 

09:16

 

20 Temmuz 2022

‘SİYASAL İSLAM’I KİM ÜRETTİ? Egemen Batı kültürünü referans alanlar, sekülerleşme sürecinde oluşan zihinsel kalıpları, din başta olmak üzere bütün alanlar için geçerli saymaktadırlar. Bu bağlamda, her alanı yeniden şekillendiren modern aklın, İslam dahil, tüm dinler için öngördüğü model, bireysel hayatın dışına çıkmayan Hristiyanlıktır. İslam da Hıristiyanlık gibi siyaset başta olmak üzere toplumsal alanların dışında tutulmalı, bireysel hayatın içinde kalmalıdır. Bunun için, birtakım müdahalelerle kolu kanadı kırpılarak bu şablona uyumlu hale getirilmelidir. Nasrettin Hoca’nın fıkrasında olduğu gibi: “Hocanın yakaladığı leylek tuhafına gitmiş, kuşa benziyor ama kuş değil diye düşünmüş. Hayvancağızın gagasını, bacağını, kanadını bir güzel kestikten sonra: ‘Eh, şimdi kuşa benzedin!’ demiş.” https://mehmetalkis.com/siyasal-islami-kim-uretti/ https://farklibakis.net/yazarlar/mehmet-alkis-yazdi-siyasal-islami-kim-uretti/

 

09:11

 

19 Temmuz 2022

Erbakan Hoca, bir grup arkadaşıyla, özel ortamlarda İslam’ın kamufle edilmiş adı olduğunu yaydığı Millî Görüş ve Adil Düzen söylemleriyle toplumun önüne çıkmış ve o günün şartlarında şu temel sorunları kendince iktidara gelerek çözmeyi hedeflemişti: “Kurucu İradenin Dışlanması, Lozan, Ulus Devlet modeli, Din-Devlet İlişkileri, Irkçılığın Ürettiği Kürt Meselesi, Resmi İdeoloji, İdeolojik Eğitim-Öğretim, Tekçi Hukuk, Sömürüye Dayalı Ekonomi, Küresel Sistemle İlişki Biçimi, Dayatılan Hayat Tarzı…vb.” Anacak şimdi daha ileri söylemler geliştirmesi beklenen mirasçılarının bu sorunların farkında oldukları bile anlaşılmıyor.

 

10:49

 

18 Temmuz 2022

Batı kaynaklı Modern ulus devletin dindışılık ve ırkçılık olan iki temel karakterinden en çok darbe yiyen iki kesiminden biri Müslümanlar, diğeri Kürtlerdir. Kürtler Müslüman olduğu için onlara yapılanlar Müslüman Türklere yapılanlarla mukayese edilemeyecek kadar fazladır. Geldiğimiz aşamada Müslümanlar ile Kürtlerin büyük bölümü Batı kaynaklı ulus devlet sisteminin yanında yer alarak muhafazakarlaştılar. Sistem karşıtı olmaktan vazgeçmeyen Müslümanlar ve Kürtler ise, beklenenin tersine birbirlerinden uzaklaşmaya devam ediyorlar. Marjinal gruplar dahil her kesimle iş birliği yapan HDP’nin son kongresindeki tutumu bunu gösteriyor.

 

10:52

 

17 Temmuz 2022

Dindar Kürtlerle mesafeyi açan HDP daha önce Ak Parti ve Gülencilerle flört eden bir bölüm liberali saflarına kattı. Bunlardan Mehmet Altan, HDP’ye girdiğinin haftasında, muhtemelen iktidara duyduğu öfke nedeniyle ‘Siyasal İslamcılığın HDP düşmanlığı’ başlıklı yazısıyla oklarını; temelsiz, müphem ve saptırıcı Siyasal İslam kavramı üzerinden İslam’a, dolayısıyla Müslümanlara yöneltti. Üstelik, Kilise Mahkemesi tarafından Kopernik’in tezlerini savunduğu için sapkın ilan edilen Bruno üzerinden İslam ve Müslümanları mahkûm etmeye çalışmış. Yalnız unuttuğu ya da bilmediği bir şey var: Kopernik’in, dolayısıyla Brunu’un kendine mal ederek savunduğu bilimsel tezler Endülüs Müslümanlarından araklanmış. Yani, yücelttiği sekülerleşme, düşmanlık yaptığı İslam ve Müslümanlar sayesinde hayat bulmuş…

 

10:14

 

16 Temmuz 2022

Müslümanların önemli bir kısmı dahil herkes İslam’ı suçlu sandalyesine mahkûm etmiş bulunuyor. Bu yargı hangi düşünce ve hangi kaynaktan besleniyor? Sözgelimi, Ortadoğu’daki diktatörler gücünü İslam’dan mı, küresel güç odaklarından mı alıyor? İslam’a mı bu güçlere mi hizmet ediyorlar? İşledikleri zulüm ve haksızlıklar İslam’a mı bu odaklara mı yarıyor?

 

10:21

 

14 Temmuz 2022

Özgünlüğünü kaybeden din, özgürlüğünü elinden alarak insanı köleleştirir ve bir zulüm ve istismar mekanizmasına dönüşür. İnsanların sorunlarını çözmesi beklenirken kendisi sorun olur. Yetersizliği ve olumsuzluğu ile bilinen insan zihninin egemen olmasına yol açar. Arzuları belirleyici olan insan da şeytani zekası ile her şeyi kendine yontar. Beş yüz yıldır olduğu gibi; uygarlaştırma, insan hakları, demokrasi gibi karşılığı olmayan ayartıcı iddiaları öne çıkararak dünyayı sömürgeleştirir.

 

22:21

 

11 Temmuz 2022

Siyasal İslam, siyasal islamcılık, köktendincilik, Radikal İslam kimin üretimi?

 

13:54

 

7 Temmuz 2022

Biri Ermeni soylu olup iyi şeyler yapıyor. Biri de peygamber soyundan geliyor ama peygamberin kötülediklerini yapıyor. Hangisi makbuldür?

 

05:03

 

6 Temmuz 2022

Özgünlük ve Eklektizm Arasında mehmetalkis.com

 

09:31

 

5 Temmuz 2022

Diğer yandan monarşinin karşısına demokrasiyi çıkaran modern zihinle hareket eden Müslümanlar da benzer şekilde birçok seküler konu ve kavramı İslamileştirme çabası gütmektedirler: Hümanizm, akılcılık, pozitivizm, modernleşme, çağdaşlaşma, evrimcilik, ilerlemecilik, milliyetçilik, insan hakları, feminizm, demokrasi, kapitalizm, sosyalizm, liberalizm, modern hukuk, modern eğitim ve diğerleri…

 

12:57

 

Siyaset belirleyici bir karaktere sahip olduğundan İslam tarihinde diğer alanların şekillenmesinde son derece önemli rol oynamıştır. Şu örnekler konunun anlaşılmasını sağlayıcı niteliktedir: Fıkıh, saltanatı İslami bir kurum olarak ele almış ve hakkında hükümler oluşturarak İslamileştirme çabası gütmüştür. Ahkam-üs Sultaniye tarzı eserler saltanatın fıkhını üretmiştir. Sultanın hakimiyetini sürdürebilmek için kardeş katline bile fıkıh alet edilmiştir. Saltanatı meşru görmeyen Ebu Hanife başta olmak üzere birçok alim baskı ve zulme maruz kalmıştır. İslam’ı özgün çizgisinden koparmak maksadıyla birçok hadis uydurulmuştur. Kelamcılar arasında saltanatı meşrulaştırma çabaları kapsamında “Amel imandan bir cüzdür veya değildir” benzeri tartışmalar yapılmıştır. Mutezilenin resmi mezhep haline getirildiği dönemler olmuştur. Tarikatlar, saltanata benzer hiyerarşik yapılara dönüşmüştür… ilh.

 

08:34

 

27 Haziran 2022

Batılılaşma, sekülerleşme, hümanizm, akılcılık, pozitivizm, modernleşme, çağdaşlaşma, evrimcilik, ilerlemecilik, milliyetçilik, insan hakları, feminizm, demokrasi ve benzeri kavramlar seküler düşüncenin ortak kavramlarıdır. Bunları sahiplenen guruplar: Batıcılar, Tanzimatçılar, meşrutiyetçiler, Türkçüler, milliyetçiler, pozitivistler, cumhuriyetçiler, Kemalistler, solcular, sağcılar, demokratlar ve modernlik yanlısı Müslümanlar. Çok ilginç değil mi?

 

09:15

 

24 Haziran 2022

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

https://youtu.be/NsPO81AvehE

 

18:17

 

 

05:07

 

21 Haziran 2022

Tektipleşen Yaşam Tarzı Afrika’da, Asya’da, Amerika kıtasında, Avrupa’da; ya da İslam Dünyasında, Ortodoks Rusya’da, Taocu Çin’de, Budist Hindistan’da veya başka bir ülkedeki şehirlerin girişinde ilk göze çarpan aynı uluslararası markaların reklam levhalarıdır. Coca cola, McDonald’s, Samsung, İphone, Mercedes gibi reklam panolarıyla Roma’da, Londra’da, Paris’te, Newyork’ta da Mekke’de, Kudüs’te, Kahire’de, İstanbul’da, Havana’da, Cape Town’da, Bogota’da da karşılaşmak artık sıradanlaştı. https://mehmetalkis.com/tektiplesen-yasam-tarzi/

 

22:03

 

20 Haziran 2022

Sömürgeciliğin en gelişmiş projesi olan milliyetçiliğin iki yüzyıldır dünyayı cehenneme çevirdiğini görmek için bir an önyargısız dünyayı ve yaşadığımız toprakların yüzyıllık serencamını düşünmek yeterli! Tabi gören gözlere sahip olmak ve hamasete teslim olmamak şart! Yüzyıllarca kapı komşuluğu yapanların milliyetçi duygulara sahip olduktan sonra birbirini nasıl boğazladığını düşünmek her şeyi fazlasıyla anlatıyor. Milliyetçiliğin milletini sevmek değil başkalarının haklarına saldırmak olduğunu yaşayarak görüyor ve anlıyoruz.

 

09:20

 

15 Haziran 2022

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

İnancın Parça-Bütün İlişkisi Yeryüzündeki tüm toplumların bir dine inanıyor olması, inanmanın vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu gösteren en açık kanıttır. Ancak köken itibarıyla tevhit inancından geldiği halde aralarında büyük farklar bulunan çok sayıda dinin olması başka bir gerçeği de işaret etmektedir. O da peygamberler aracılığıyla yenilenen dinin her defasında bozulma sürecine girmiş olması ve zamanla farklı bir din olarak varlığını sürdürmesidir. Günümüzde de çok sayıda bağlısı bulunan Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm, Sih Dini, Mecusilik, Konfüçyanizm, Taoculuk gibi birçok din bu kategoride yer almaktadır. (….)

 

08:16

 

11 Haziran 2022

Kavramların inancı, kültürel kodları, ruhu, tarihi, felsefesi, genetiği vardır ve bundan soyutlanmaları mümkün değildir. Benzer konularda yaşanmış örnekleri hatırlamak ve aynı yanılgıyı tekrar etmekten kaçınmak gerekir. Rönesans’tan bu yana zihnimizi şartlandıran Batı mahreçli pek çok kavram, beklentilerimizi karşılamak şöyle dursun, her defasında büyük hayal kırıklıkları yaşamamıza yol açtı. Islahat Hareketleri, Tanzimat, Anayasa, Hürriyet, Müsavat, Meşrutiyet, Muasırlaşma, Milliyetçilik, Modernleşme, Cumhuriyet, İlerleme, Terakki, Sanayileşme gibi. Zamanında bu kavramların rehberliğinde hareket edenlerin; şimdi Demokrasiyi yüceltenlerin sahip olduğu his, düşünce ve heyecanı duyduklarına şüphe yoktur. Hatta daha büyük inanç ve aşkla o yeniliklere sahip çıktıkları, peşinden gittikleri, bedel ödedikleri söylenebilir. Sonuçta çalkantılara, bunalımlara neden oldular; iç çatışmalar, savaşlar, tehcirler, ayaklanmalar, bölünmeler, trajediler yaşadılar/yaşattılar.

 

07:04

 

10 Haziran 2022

Ulus devletleri kurduran güçler geleceğin yönetim şeklini belirlemeyi de ihmal etmediler. Bu amaçla demokrasiyi, kutsal bir form içinde tek seçenek olarak sundular. Adaleti, eşitliği, birlikte yaşamayı mümkün kılacak ve adeta dünyayı cennete çevirecek yegâne sistem olduğunu küresel propaganda ile kabul ettirdiler. Buna dayalı olarak, ulus devletler ve yönetime talip olan siyasi partiler de demokrasiye ulaşmayı ana hedef yaptılar. Böylece, demokrasiyi de uzantısı olan modern eğitimi, seküler hukuku, batılı hayat tarzını, kapitalist ekonomiyi, modern hayat tarzını, ahlakını ve değerlerini de savunmak zorunda bırakıldılar.

 

06:17

 

8 Haziran 2022

“Millî Görüş” Partileri 4 İşbirlikçi çıkar çevrelerinin desteğini de arkalarına alan siyasetçiler ve askerler birlikte hareket ederek yirmi sekiz şubat postmodern darbesini hayata geçirdiler. Hükümeti devirdiler ve açtıkları dava ile de Refah Partisinin kapatılmasını sağladılar (1998). Başından itibaren devleti darbeyle kuranlar, her zaman olduğu gibi bu kez de milli irade nutukları eşliğinde alay konusu yaptıkları halkı yine yok saydılar. Ellerinde tuttukları kamu gücüyle hukuku çiğnediler ve halkın seçtiklerini yönetimden uzaklaştırdılar. Bundan sonraki dönemde, Milli Görüş hareketi içindeki en önemli gelişmelerden biri gelenekçiler ve yenilikçiler olarak adlandırılan iki grubun ortaya çıkmasıdır. (…….) Devamı İçin: https://mehmetalkis.com/milli-gorus-partileri-4/ https://farklibakis.net/yazarlar/mehmet-alkis-yazdi-milli-gorus-partileri-4/(

 

12:10

 

31 Mayıs 2022

“Millî Görüş” Partileri-3 Genel anlamda modern devlet ve ona uyumlu olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin felsefi arka planını, aydınlanma felsefesi ve uzantısı pozitivizm oluşturmaktadır. Pozitivizmin, “dinin etkin ve belirleyici olduğu devirler sona ermiş, bilimin egemen olduğu döneme girilmiştir” tezi devletin felsefesi olarak kabul görmüştür. Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma söylemi de bu düşüncenin özüdür. Devletin aldığı tüm kararlar bu bakış açısına dayanmaktadır. Kurucu iradeyi dikkate almadan hayata geçirilen ve Devrim Yasaları olarak adlandırılan tüm kurucu düzenlemelerin hedefi dini kamusal alanın dışına çıkarmaktır. Bunun için toplumun değer yargılarının kısa zamanda ve kestirmeden değişmesi için dayatmaya/zora başvurma yöntem olarak benimsenmiştir. Devletle toplumu karşı karşıya getiren bu yönteme dayanan uygulamalar karşılıklı güven ilişkisini neredeyse yok etmiştir. Çözülemeyen ve halen sürmekte olan birçok yakıcı sorun bu yaklaşımın eseridir (Devam edecek) https://mehmetalkis.com/milli-gorus-partileri-3/

 

15:52

 

https://mehmetalkis.com/islam-moral-ekonomisine-giris-prof-dr-mehmet-asutay/

 

08:33

 

25 Mayıs 2022

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

“Millî Görüş” Partileri-2 (…….) Böylece; dine bağlı kesim tümüyle kamusal alanın dışında kalmaya, yasaklar ve baskılar altında varlığını sürdürmeye mahkûm edildi. Aynı zamanda modern hayat tarzı dayatıldı. Dayatma ve yasaklar sağanağının hedef kitlesi olan dine bağlı kesim, 1923’te başlayan bu süreç karşısında 1970’e kadar geçen yaklaşık yarım asır boyunca adeta sessizliğe gömüldü. Kendini ifade etmesine, iddialarını dillendirmesine ve inançlarına uygun yaşamasına izin verilmedi.

 

20:55

 

23 Mayıs 2022

Tevhidi Tedrisat Kanunu ile seküler, tekçi, din karşıtı ve ideolojik bir eğitim-öğretim sistemine geçildi. Buna uygun olmayan her türlü faaliyetin gerçekleştirilmesi yasaklandı. Modernleşme, çağdaşlaşma, uygarlaşma gibi gerçekte seküler dünya görüşünün üstünlüğünü ve alternatifsizliğini tek seçenek sayan anlayış geçerli hale getirilerek ötekileştirilen batı dışı toplumları peşinen geri sayan yaklaşım benimsendi. Modern Eğitim-Öğretim, toplumu, bilimsel kılıf giydirilmiş sömürgeciliğe ve zihinsel bağımlılığa mahkum etme ve bu yönde ileriye taşıma misyonunu yerine getirmektedir. Aynı zamanda; toplumun değerlerini, hayat tarzını ve geçmişini karalama görevini de yürütmektedir.

 

09:15

 

22 Mayıs 2022

Muhaliflerin mücadele yöntemlerinden birincisi, hem fikri hem fiziki çatışmaya başvurmaktır. İkincisi, düşünce ve inançlarından taviz vermeksizin sivil itaatsizlik eylemlerinde bulunmaktır Üçüncüsü, egemen gücün izin verdiği inanç ve düşüncelerini ifade ederek muhalefet etmektir. Yaşadığımız ülkede muhalif grup ve kesimler hangi yönteme göre hareket ediyorlar?

 

23:01

 

17 Mayıs 2022

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

MİLLİ GÖRÜŞ PARTİLERİ Halen çalışmalarını sürdürmekte olan Millî Görüş partileri güçlü ve yılmayan bir liderlik sergileyen Necmettin Erbakan’dan sonra, eski gücünü ve etkinliğini yakalayamadı. On yılı aşkın bir süreden beri siyaset sahnesinde yer alan Saadet Partisi, çeşitli çalkantılardan geçerek bugüne geldi. Erbakan Hoca’nın oğlu, babasının mirasçısı olarak liderliğin kendisinde olması gerektiğini ileri sürerek ayrı bir parti kurdu. İki parti de beklenen gücü ve performansı yakalamaktan oldukça uzak bir konumda bulunuyor. Sayılabilecek birçok sorunla açıklanabilecek bu durumun en önemli nedeninin pratiği de şekillendiren siyaset teorisindeki tıkanma olduğu söylenebilir. Bu yönüyle konu iki gurupta ele alınabilir:…………………….. Devamı İçin:

 

11:35

 

11 Mayıs 2022

SALTANATTAN DEMOKRASİYE GÜCÜN EGEMENLİĞİ Müslümanların geliştirdikleri özgün yönetim modelini yaşatma iradesi göstermeyip geçmişte saltanata yönelmesi, Müslümanlar bakımından son derece önemli bir savrulma ve yenilgidir. Dolayısıyla insanlık açısından da büyük bir kayıptır. Bu kez, yine küresel güçlerin kültürel baskısı ve yer yer dayatması ile geleneksel saltanatın da dayanağı olan gücün ve dünyeviliğin egemenliğini sürdürecek bir sisteme yöneldiler. Dünyanın kaynaklarını sadece kendi refahları için kullanmayı meşru sayan sömürgeci küresel güçlerin ısrarla önerip dayattığı modern demokrasinin kurtarıcı olduğuna artık Müslümanlar da inanıyor. https://mehmetalkis.com/saltanattan-demokrasiye-gucun-egemenligi/

 

10:26

 

1 Mayıs 2022

İktidarı Öğüten Güç Her ne kadar ana metin anayasa olsa da devletin temel niteliğini belirleyen kurucu değerler ve kararlar anayasadan da önceliklidir. Çünkü anayasanın nasıl temellendirileceğini, ideolojik yapısını ve ruhunu onlar belirler. Türkiye’de bu misyonu, toplumun değerlerini yok sayan ve modern hayat tarzını dayatan “Devrim Yasaları” yerine getirdi. Devrim yasalarının arka planında yer alan itici güç, Lozan Anlaşmasının öngördüğü hedef ve hükümlere göre kurulması planlanan ulus devlet ideolojisidir. Nitekim bu ideolojinin olmazsa olmaz yaklaşımına ve değerlerine göre alınan kararlarla devletin oluşturulduğu sır değildir. En kritik olan; Din, Eğitim-Öğretim, Hukuk, Halifelik, Ekonomi, Anayasa ve Güvenlik olduğundan önce her biriyle ilgili acil düzenlemeler ve önlemler hayata geçirildi. https://mehmetalkis.com/iktidari-oguten-guc/

 

22:09

 

25 Nisan 2022

23 NİSANDA M. KEMAL HİLAFETÇİ İDİ Meclis; namaz kılınarak, Kuran ve Buhari okunarak açıldı, Türkiye diye bir devlet yoktu, Osmanlı Devleti vardı, Cumhuriyet ve mili/ulus devlet yoktu, 24 Nisan’da Mustafa Kemal bir İslam alimi gibi konuşuyordu, Mustafa Kemal Osmanlı Paşasıydı ve Anadolu’ya Sultan Vahdettin tarafından gönderilmişti, Mustafa Kemal, Anadolu’da iken Sultan Vahdettin’in yaveri idi, Mustafa Kemal; Hilafet, Saltanat ve İslam’a bağlı olduğunu her fırsatta dile getiriyordu, Anayasa, şeriatı uygulamak üzere oluşturuldu, İslam Hukuku uygulanıyordu ve her alanda İslam’a aykırı şeyler yasaktı, Men’i Müskirat ‎‎(Alkollü İçkinin Yasaklanması) Kanunu çıkarıldı, Kurtuluş Savaşı, Hilafeti ve Saltanatı kurtarmak amacıyla yapıldı, Devleti, Türklerle Kürtlerin birlikte yöneteceğine dair anlaşma yapılmıştı, Mustafa Kemal Kürtlerin yaşadığı yerlere Kürdistan diyordu, Devletin sınırları; Türklerin yaşadığı Anadolu, Trakya, Adalar, Batum, Nahçıvan ve Kürtlerin yaşadığı Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyi olarak kalacaktı.

 

17:36

 

21 Nisan 2022

Okumak yararlı olabilir: https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/soner-yalcin/yeni-kimlik-icadi-7086846/

 

10:48

 

20 Nisan 2022

Geleneksel ve Modern Zihnin Uyumu Sömürgeciliğin keşif kolu olan oryantalizmin İslam hakkında ileri sürdüğü çeşitli iddia ve önerileri artık birtakım Müslümanlar kabullenerek dillendiriyor ve yegâne doğru olarak sahipleniyor. Önce karşı çıkıp reddettikleri, daha sonra kademeli olarak onaylamaya başladıkları, son zamanlarda ise çoğunu haklı buldukları konumda yer alıyorlar. Dikkatle bakıldığında, oryantalistlerin aşağıdaki birtakım görüşleriyle tam bir uyum içinde oldukları fark ediliyor: “İslam terakkiye manidir. Hadisler uydurmadır ve hükümsüzdür. Kuranın hükümleri evrensel olmayıp tarihseldir. Müslümanlar barbar, İslam şiddet dinidir. Ülkeler zor kullanılarak sömürgeleştirilmiş ve adına fetih denilmiştir. Müslümanlar; siyaset, hukuk, ekonomi başta olmak üzere diğer toplumsal alanlarla ilgili bir sisteme sahip değildirler. ilh…” Müslümanların bu kesimi; modern zihnin dayandığı temellerin başında, tanrının yerine insanı belirleyici konuma getiren hümanizmin yer aldığını görmezden geliyorlar. Dahası; vahyi reddeden akılcılığın, sadece fiziksel maddi dünyanın gerçekliğini kabul eden pozitivizmin, her şeyin maddeden oluştuğunu ileri süren materyalizmin düşünce ve inançlar üzerinde etkisi yokmuş gibi davranıyorlar. Allah, öte dünya, vahiy, melek gibi inançları temel almak zorunda oldukları halde bunları reddeden felsefi arka plana göre oluşan dünya görüşünü benimsemekte sakınca görmüyorlar. İlişkileri temelden sarstığı çok açık olan bu ve benzeri faktörlerin egemenliğine rağmen Müslümanlığı aslına uygun… https://mehmetalkis.com/geleneksel-ve-modern-zihnin-uyumu/

 

18:31

 

18 Nisan 2022

Geçmişte geleneksel yönetim sistemleri güçlü olduğunda saltanatı İslamileştirip meşrulaştırdılar. Şimdi de güçlü olan dindışı sistemi İslamileştirip meşrulaştırmak için çabalıyorlar. İki halde de tercih güçten yana!

 

09:43

 

14 Nisan 2022

BUGÜN 14 NİSAN: ENFAL KURBANLARINI ANMA GÜNÜ İnsanları korkunç varlıklar haline getiren ırkçılık giderek yaygınlaştığı için Enfalin kalbimizde açtığı yaraların sızısı hiç dinmeyecek.

 

13:52

 

5 Nisan 2022

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

Çağdaş dünyada da pek çok kutsal zihnimizi kuşatmış bulunuyor: Teknoloji, para, futbol, moda, müzik, egemenlik, uygarlık, modern yaşam, kariyer, bilim, akıl, ırkçılık, refah, zenginlik, gösteriş, medya, marka, bayrak, vatan, millet, liderler, demokrasi, laiklik bunların sadece bir bölümüdür. Zihinsel köleliğe son vermenin ve özgürlüğün tadına varmanın yolu aynı yöntemle bu tür kutsalları boğazlamaktan geçiyor.

 

21:35

 

30 Mart 2022

Grupçuluk/Cemaatçilik İnançsız toplumlarda da varlığı dikkate alındığında, gruplaşmanın dinî bir ihtiyaçtan doğduğu iddiası temelsiz bir ezberdir. Toplu yaşamın olduğu her yerde hem farklı dinlerin hem din karşıtlarının bağlıları arasında, geçmişten günümüze her dönemde aynı psikososyal etkiyle oluşmuş gruplar bulunmaktadır. Bunun için; satanist ve ırkçı sapkınların, spor kulübü taraftarlarının, ilkel inanç mensuplarının, bozulmuş ilahi dinlerin bağlılarının oluşturduğu sayısız grubun her dönemde varlığını sürdürdüğünü hatırlamak yeterlidir. Hepsinde işleyen mantık, başvurulan yöntemler ve ilişki biçimleri birbirinin kopyasıdır. Dine hizmet iddiasıyla grup oluşturanların asıl amacı; dini kullanarak sosyal statü edinmek ve yaptıklarına meşruiyet kazandırmaktır.

 

11:54

 

26 Mart 2022

Toplum ve Siyaset Takiyyeye Teslim Takiyye, muhataplarını aldatmak için inanmadığına inanıyor gibi davranmaktır. Görüşünü, düşüncelerini, inançlarını, siyasal görüşünü, bağlı olduğu grubu, gittiği yolu saklamayı hedefleyen bir yöntemdir. En açık ifadesiyle, yalan söylemektir. Genelde ağır baskılar altında kalanların, hayati tehlike içinde olanların, korku ve endişe içinde yaşamaktan kurtulmak amacıyla geçici olarak başvurmaları meşru görülen bir yoldur. Ancak çok zor şartlarda bir olayla sınırlı ve geçici olarak başvurulabilecek bu yol, kimileri tarafından adı konmadan kalıcı ve sürekli bir hayat felsefesi biçimine dönüştürülmüş bulunuyor. İlginç bir şekilde; takiyyenin meşru ve ahlaki olmadığı söylemlerini en çok tekrarlayanlar, bu yönteme en çok başvuranlar olarak karşımıza çıkıyor. Ortalık böylelerinden geçilmiyor. Başta siyasetçiler olmak üzere, toplumda rol model konumunda olanlar bunu olağan bir davranış kalıbı haline getirip içselleştirdikleri için toplum da büyük ölçüde bunu benimsemiş bulunuyor. Öyle ki, yalana teslim olmuş bir toplum duruyor karşımızda. En fazla siyasetçilerin sarıldığı bu yönteme, her kesim tarafından çok yaygın biçimde başvurulduğuna şahit oluyoruz. Denilebilir ki; bütün siyasi gruplar, hiçbir sakınca görmeden, takiyyeyi, yani yalana dayalı siyaseti vazgeçilmez bir gelenek biçimine dönüştürmüş bulunuyorlar. Belki de işin başında devleti kuranlar başvurdukları için bu yöntem geleneksel bir kabul görüyor. Zira takiyyeci davranış biçiminin en tipik ve çarpıcı örneklerine 1919 ile 1923 yılları arasında Cumhuriyetin kurucu kadrosunun başvurduğunu görüyoruz. Devletin imkânlarını ve halkın gücünü kullanabilmek maksadıyla bu kadro, mücadele yılları boyunca; Dine, Hilafete, Saltanata, Ümmete ve toplumun değerlerine bağlı olduklarını her fırsatta dile getirmişlerdi. Batıya, sömürgeciliğe, emperyalizme, ırkçılığa karşı mücadele ettiklerini beyan etmişlerdi. Sadece beyanla kalmayıp kurucu kongreler, beyannameler, yasalar ve en önemlisi anayasa ile bunları hükme ve karara bağlamışlardı. Bundan dolayı; başta Türkler ve Kürtler olmak üzere içerideki ve dışarıdaki Müslümanların ve emperyalizm karşıtı diğer halkların desteğini almışlardı. Ne var ki; savaş bittikten sonra, akıl almaz bir dönüşle bağlı olduklarını sayısız kez açıkladıkları bu değerleri ortadan kaldırmak için bütün güçlerini seferber ettiler. Kendileri gibi düşünmeyen kadroları tasfiye ettiler, kurumların varlığına son verdiler. Karşı olmakla övündükleri emperyalistlerin tüm taleplerini yerine getirdiler. Yirmi beş yıl süren Tek Parti Dönemi sonunda, sözde demokrasiye geçerek hayat hakkı tanımadıkları karşıtlarının da yaşamasına izin vereceklerini açıkladılar. İnsanların, inancına uygun davranabileceklerini, baskı ve dayatmaya başvurmayacakları sözünü verdiler. Ancak hem baskı ve dayatmaya devam ettiler, hem de verdikleri çok sınırlı özgürlüğe de tahammül etmeyip sözlerinin arkasında durmadılar. Darbeyle kurudukları sistemi sürdürmek için yeni darbelere başvurdular. Baskıya maruz kalan çocuklar gibi, bireyler ve toplum da genel olarak direnç göstermeyip takiyyeyi/yalanı davranış kalıbı haline getirdi. Öyle ki; herkes gerçek kimliğini, inançlarını, dünya görüşünü; hatta hayallerini saklar hale geldi. Müslümanlar, inançlarına aykırı olan birçok şeye taraftarmış gibi davrandılar. Sağcılığı, Türk milliyetçiliğini, devletçiliği, ılımlı İslam’ı, cemaatçiliği, örgütçülüğü, muhafazakârlığı, demokratlığı İslam’ın yerine ikame etme aç gözlüğüne düştüler. O kadar ki; İslam’a bilinçle bağlı olduğunu iddia eden sayısız cemaat, grup, tarikat, kuruluş ve bireyler var ama ortada İslam’ın hakikatinden eser yok. İnanmayanlar da benzer davranışlar sergilemekten geri durmadılar. Dini, birey ve toplum hayatından silmenin gerekli olduğuna inanan ve bu yöndeki çabalara destek verenler bile yeri gelince “ben de Müslümanım” diyebiliyorlar. Her türlü dini inancı reddeden Materyalizmi temel alan Marksistler de Müslüman olduğunu ifade edebiliyor. Dinin bir dünya görüşü olamayacağına inanan ve sekülerizmin birer türevi hükmünde olan sağcılık, solculuk, milliyetçilik, liberalizm, muhafazakârlık ve benzeri akımların savunucuları da çoğu zaman Müslümanlığı kimseye bırakmıyorlar. Bu akımların Türkiye’deki siyasal karşılığı olan farklı, hatta karşıt görüş ve ideoloji bağlılarının tümü neredeyse Müslümanlığı diğerlerine bırakmamak konusunda ön sırayı kapmak için yarışıyorlar. Ama dönüp baktığınız zaman kişisel hayattaki varlığı dışında içi boşaltılarak istismar edilen; hayatın bütün alanlarını kapsayan hükümleri, önerileri, ilkeleri ve ahlakı rafa kaldırılan bir Din/İslam’dan başka bir şey görünmüyor. Elbette “Müslümanım” diyen birine “Müslüman değilsin” deme hak ve yetkisine kimse sahip değildir. Ama şu soru kendiliğinden zihinleri baskı altında tutuyor: Din/İslam’ın bu denli istismar aracına dönüştürülmesine; belirsiz, hükümsüz, hayatla ilişkisi koparılmış, yozlaşmış, kimliksiz hale gelmesine kim neden oluyor? Müslüman dünyaya ait bir kavram olarak üretilmiş olan takiyye, aslında diğer kültürlerde de farklı adlarla ifade edilen ve yaygın olarak başvurulan bir davranış kalıbıdır. Dindışı düşüncenin belirleyici olduğu ve sömürgeciliği meşru gören Batı’nın ilişkilerinde kullandığı “çifte standart”, gerçekte takiyyeden başka bir şey değildir. Başta Afrika olmak üzere sömürüyü “uygarlaştırma” olarak adlandırması, konuyla ilgili son derece çarpıcı bir örnektir. Sayısız işgal, katliam ve soykırımlarına Irak ve Afganistan’da da yakından tanık olduğumuz gibi, Batı, işlediği bunca vahşeti, iyilik meleğinin eylemleri olarak sunmuştur. Uygarlaştırma misyonunu; demokrasi, insan hakları, gelişme, kalkınma, refah gibi kavramlarla da süsleyerek küresel niteliğini güçlendirmiştir. https://mehmetalkis.com/toplum-ve-siyaset-takiyyeye-teslim/

 

07:19

 

17 Mart 2022

BABAMI ANARKEN Ömrünü İslam’ı anlamaya ve anlatmaya adamış olan babamın hayatını ve yaşadığı dönemi “Bir Devir Bir Şahit Melle Sabri”[1] adlı kitapta anlatmaya çalıştım. Orada da görüleceği üzere, ileri seviyede hem geleneksel Medrese hem Tasavvuf eğitimini tamamlamış ve çifte icazetle kendi şartlarında tedrisata başlamıştı. Ancak İslam’ın değişimci karakterinin geleneksel anlayışla uyumlu olmadığını fark ettiği genç yaşlarında Bediüzzaman Said Nursi’yi ve fikirlerini tanıması hayatının en önemli dönüm noktası olmuştu. Uzun yıllar emek verdiği eğitim-öğretim hayatında edindiği bakış açısı, ruhunun derinliklerinde hissettiği ama dışa vuramadığı değişimci eğilimi bu tanıma sonucunda harekete geçirmişti. Ona en çarpıcı gelen; Peygamberlerin ortak özelliği olmasına rağmen emeği ile geçinmeyi terk ederek hakikatin sözcüsü olmaktan uzaklaşmış olan medrese ve tarikat ehlinin tersine Said Nursi’nin bu özelliğiyle öne çıkması olmuştur. Bu zata olan hayranlığının temelinde Kitap ve Sünnetin ısrarla öğütlediği prensiplere bağlı kalmaktaki tavizsiz duruşu ve kurulu düzene muhalefeti yer alıyordu. Kuran, hadis ve diğer ilimlerin ışığında risaleleri açıklamakta gösterdiği performans, önceleri, Nurcular arasında büyük kabul görürken zamanla bu ilgi kayboldu. Kurulu düzenle iyi ilişkiler içinde hareket ederek muhalif duruşunu kaybetmeye başlayan Nurcular ona mesafeli durmaya, ardından da onu dışlamaya başladılar. Hayatının son dönemlerinde söz konusu gruplarla ilişkisi neredeyse tamamen son bulmuştu. Medrese ve Tarikat ehline saygısını kaybetmeden içine düştükleri çıkmazlardan kurtulması için mücadele etmek isterken aynı endişelere sahip olan Said Nursi’ye bağlanmıştı. Ancak zamanla ona bağlı olduğunu iddia edenlerin aynı hastalıklara yakalanmış olması ruhunda derin yaralar açmıştı. Böyle bir ruh hali içindeyken bedeni hayata yenik düştü. Tanığı olduğum gerçek fikirlerini sahiplenerek üzerimdeki haklarını ödeme gücü vermesini Allah’tan dilerken; Hasret ve minnetle rahmet diliyorum. https://mehmetalkis.com/babami-anarken/

 

09:47

 

25 Şubat 2022

Covitliler arasına katılmaktan ben de kurtulamadım. Dua beklerim.

 

10:59

 

10 Şubat 2022

https://mehmetalkis.com/milliyetcilik-dindisi-dusuncenin-eseri-4/

 

21:07

 

2 Şubat 2022

Milliyetçilik, Dindışı Düşüncenin Eseri 3 https://mehmetalkis.com/milliyetcilik-dindisi-dusuncenin-eseri-3/

 

10:04

 

28 Ocak 2022

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

https://farklibakis.net/yazarlar/mehmet-alkis-yazdi-milliyetcilik-dindisi-dusuncenin-eseri-2/

 

14:17

 

23 Ocak 2022

Mehmet Alkış bir bağlantı paylaştı.

Hdp, Chp Gibi Bu tür tercihler/ yanışlar/politikalar, Kürtlerin çoğunluğunun HDP’ye yakınlık duymasını engellemekle kalmıyor, iktidar adayı bir parti olmasının önünü de tıkıyor. Benzer bir durumu yaşayan CHP’ye de bakınca Türkiye’de sol/sosyal demokrat partilerin aynı kaderi değil, aynı yanlışları paylaştıkları ortaya çıkıyor. Sağ partilerin niye hep iktidara geldiklerini de açıklıyor. Devamı için: https://mehmetalkis.com/hdp-chp-gibi/

 

09:49

 

10 Ocak 2022

Özgürlük Savaşçısı mı Terörist mi? Dünyanın herhangi bir yeri için terörden söz edilince; zihnimize hemen suç, suçlu, silah, ölümler, mağdur edilmiş aileler, çocuklar, kadınlar, tahrip olmuş yapıların yer aldığı manzaralar hücum eder. Her türlü ağır cezayı hakkettiğine şüphe duymadığımız silahlı örgütlerin adı, ideolojisi, lideri ve iz bırakan eylemlerinden bir demet gözümüzün önünde canlanır. Terörle anılan bütün eylemlerin aynı olduğunu, aralarında fark gözetmemek gerektiğine inandığımızı zannederiz. Affedilmez kötülükler yaptıklarından en ağır cezayı hakkeden suçluların başında yer aldıkları konusunda en ufak bir şüphe duymayız. Bu kadar katı olduğumuz ve hiç bir şeyin kanaatimizi değiştiremeyeceğini zannettiğimiz haldeyken, birdenbire ve farkına varmadan tam tersi bir yerde konumlandığımızı biz bile hayret ve şaşkınlık duyarak izleriz Taleplerini haklı bulduğumuz bir toplum adına eylemler söz konusu olduğunda, terörle ilgili yaklaşımımız yeni bir boyut kazanmıştır ve önceki katı tutumumuzdan onların aleyhine eser kalmamıştır. Fazla düşünmeye ihtiyaç duymadan, önünü arkasını önemsemeden en hızlı biçimde çifte standart uygulama moduna geçmişiz bile: Bizden olanlar haklı, diğerleri haksız… Bizden olanlar özgürlük savaşçısı, diğerleri terörist! Devamı için: https://mehmetalkis.com/ozgurluk-savascisi-mi-terorist-mi/

 

09:14

 

4 Ocak 2022

Sekülerlelşme Ne Demektir? (Video) https://mehmetalkis.com/sekulerlelsme-ne-demektir/

 

18:20

 

3 Ocak 2022

https://mehmetalkis.com/kavram-nedir/

 

09:12

 

28 Aralık 2021

Müslüman Çoğunluğun Hakları Bir yandan “Müslüman” olmak çok şeyi ve çoğunluğu ifade ediyormuş gibi görünürken; diğer yandan büyüklüğü ile mütenasip olmayan içi boş bir kavram ve belirsiz bir kimliğe dönüştürülmüş durumda. Kavram ve kimliğin bu duruşu ve çoğunluğun sahipleniyormuş gibi yapması, bir yanılsamaya yol açıyor. Gerçek bağlılarının marjinal düzeyde kalmasına, dikkate alınmasına gerek olmayan küçük bir azınlık olarak algılanmasına neden oluyor. Bu durum Müslümanları; hakları, kimliği, hedefleri, ihtiyaçları, kısacası varlığı bir anlam ifade etmeyen, başka kimlikler arasında erimesinde sakınca olmayan bir kesim haline getiriyor. Böylece toplumun taşıyıcı gücü, kolayca ve hissettirilmeden toplum dışı bir konuma itiliyor. Devam için: https://mehmetalkis.com/musluman-cogunlugun-haklari/

 

13:44

Views: 13

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir